Yazarlar

Delege Yoklaması Tefrikası…

post-img
(Tekmili birden, üç bölüm)   Geçtiğimiz Pazar, CHP Bursa İl Başkanı, tarafların delege yoklaması (!) ile belirlendi. Çok tahakküm koyan, çok oy aldı. Özgür irade yoktu… Sonuç, malumun ilanı… Kurultay, kongre, genel kurul; adını ne koyarsanız koyun bu seçimler; Siyasi partilerin, “12 Eylül faşist anlayışı” ile yapılmış yasadan aldıkları güç ile tahakküm altına alınan delegenin, kongreye gelip/ gelmemesi yoklamasından başka bir şey değil. Teze Milletvekili, Sarıbal da, bunun ikrar ediyor; “Milletvekili olarak tabanda karşılığı olan adayı destekledim.” Birileri toplaşıp (hangi şartlarda bilinmez) ortaklık yapmışlar, kafa saymışlar… (2. Bölümde bi araştırıp yazayım bakayım…) Mahallelerden başlayarak tezgâhlanan, delege oyunlarında kimin galip geldiğinin, anlaşılması için kafa sayımından başka bir şey değil, seçim denen sokak oyunu. *** Geneli bırakıp, 27 Aralık sonuçlarına göz atalım. Yalnız “kamu önündeki” görevli tanımını hatırlatmadan geçemeyeceğim. CHP Bursa İl Başkanlığı koltuğu, siyasi partiler açısından ikinci koltuk. Bu koltuğa otursan da kalksan da ‘il başkanı’ sıfatını bir defa aldığında özel hayat tanımı kalmaz. Çok özel mahremiyet hariç, her şey kamuyaaa açıktırrrr, biline… *** Kaybeden ‘Yaldızlı Zafer’e üzülmedim. Adaylardan Yaldızlı Zafer, Metin Çelik’in milletvekilliği sevdası ile görevi bırakması sonrası, tombaladan çıkmış bir il başkanı. Yönetimde olduğu dönem, hastalık nedeni ile toplantılara mehter çalgısı gibi katılan (demek ki numara imiş); il olarak yapılacak işler için cebinde akrep sülalesi besleyen, koltuğunun altında eğitimci, müteahhit, Karadenizli iş adamı karpuzları taşıyıp; günün modasına göre şapka kullanan bir zatı muhterem… Hani buna, görmemişin oğlu olmuş misali, il başkanlığı tevdi edilince; bizim Yaldızlı Zafer, hemen bir şapka daha edindi; panter şapkası. Sonra körler ile sağırlar muhabbeti… İl yönetim divanını (ki bu cümlenin anlamını biliyor mu merak ediyorum) bilgisayar görünce bomba ihbarı yapacaklar ve teknolojiye ‘dursun almayayım’ diyen, Bilgisayarı hiç olmazsa ismen bilip açamayanlar, Kargaların gülenleri (özür güldüğü), Örgütü tanımayan/tanısa da unutanlardan, Sarıdan güzün artık yanık kahvesine geçenlerden oluşturulan, Bir de, Çağlar’ın avukatı olmakla övünenlerden, Neyin nesi belli olmayan tarikat müridi (Adnan Hocamsı, uçkur altıcı) dahil, Bir yönetim listesi tutuşturmuşlar eline, uygulayıver ricası ile! *** İlk toplantıda, “Burası ne işçi bulma kurumu, ne burs vakfı. Bunlara zaman harcanmayacak” diye büyük emirlerinden ilkini verdi. Sanki kendisi dahil, Çelik yönetiminin %98’i bu işe saniye ve/veya kuruş ayırmış gibi… Ha! İki gün sonra Kılıçdaroğlu, iş bulmada, burs temininde yardımcı olsun talimatı verince, bizim Yaldızlı, panter şapkasındaki kuyruğu hatırlayıp onu bacaklarının arasına almak zorunda kaldı… Sonraaa, Ankara Genel Merkez’den, yerel seçimler ile ilgili şahsıma da gelen bir yazıyı internette yayınladığımda (Yaldızlı Zafer’den önce bana ulaşmıştı), Eşimi evrak hırsızlığı ile suçlayıp, kızımın önünde il binası girişinde dövmeye kalkan bir manganda ya dönüştü Yaldızlı Zafer. Bu olay sonrası kızım o gün, kendi gibi teze 18 yaşına giren arkadaşları ile üye olarak orada bulunuyordu. Bunun sonucunda tabii ‘sıfır genç.’ Yaldızlıya ne ki, eskilerin deyimiyle “partinin gelişmesine, tohumuna para mı verdi”. Harca gitsin. Zaten öyle de yaptı…  Sonra, Metin Çelik’i araya koyarak çalıştığım iş yerine gelerek ÖZÜR DİLEDİ, yasal süreç başlatılmaması için. (Yaldızlı sen yine, Metin’e bin şükret). Yanılmasının gerekçesi neymiş, faksta aynı çizgi hatası varmış. Ey Yaldızlı Zafer; Elbette aynı hata çizgisi olacak, bu tek merkezden çıkma yazı, bi tarafımızdan uydurmadık. Sen o yazıyı daha okumamışken yayına koymuştum. Ey aklı evvel, Esas o çizgi olmaz ise belge sahte olur. Ey Yaldızlı Zafer, Uzun zamandır soramadım, şu genel merkezden başlayarak, Bursa dâhil olmak üzere CHP’de kaç kişi tanıyorsun, merak ediyorum… Politik hayatın, daha dün bir, bu iki… Ayrıca çok üzüldüm, “üçü” göremedin. *** Yaldızlı Zafer’in, Kurultay delege adayları, ağır toplar. Kimler yok ki çoğu, Baykal döneminin/dönemlerinin belirleyicileri desem hata etmem. Görülende, Nilüfer’den estirilmeye çalışılan lodosu almış arkasına, ama bu da yetmedi tekneyi taşımaya… Yalnız, Yaldızlı Zafer’i yanıltan işte tam bu nokta, Kargadan başka kuş tanımayan, bizim uşak, bu listeyi görünce kazandığını ilan etti. Hiçbir uzlaşıya girmedi, hiçbir öneriyi dinlemek lütfunda dahi bulunmadı denmekte… Bu davranış Baykal döneminde olsaydı olurdu. İl Başkanlığını sepete koyardı. Ama köprünün altından çok sular aktı be uşak! Senin bildiğin, yuvarlak sepet yok artık. Öyle veya böyle, eğrisiyle doğrusuyla dört köşe sandık var… Ayrıca, Hani tevdi edilen görevde geçirdiğin süre pek başarılı olmadı, yaldızlar döküldü be Zafer. Basında gördüm, ‘İl’e bina kazandıramazsan gözlerin açık gidermiş.’ Ayyy kıyamam sana! Bak bi hatırlatma yapayım; Tüzükte il başkanından başkası ‘İl’e yer alamaz, diye bir madde yok. Gönlün rahat olsun, hadi alı ver bir yer Zafer; gözün açık gitmesin, üzme bizi… Tekrar dökülen yaldızların yeşersin, pardon parlasın. Koltuktan düşenin havası kalmaz. Sen bunu üç günde “seni koltuğa taşıyanlara yaşattın” Ha uşak sıra sende. Hoş geldin halkın arasına, hoş geldin aramıza… Ali abiiii çek bi demli Karadeniz çayı, Zafer abimiz, unuttuğu mahallemize döndü… Bütün çaylar benden… (Birinci bölümün sonu)…  

Diğer Haberler