Bayrağımızın, indirilmesine tüm siyasi kesimlerce, provokasyon tanısı kondu. Öylede görünüyor, ayrıca herkesin yanılacak hali yok ya. Peki, bayrak direğinin tepesine, yaşamı hiçe sayılarak kim tarafından gönderildi 16 yaşındaki genç; Hangi değerlere inandırılarak/kandırılarak bile bile ölüme gönderildi.
TSK açıklama yapıyor, çocuk olduğu için vurmadık diye (iyiki aklıselim davranmışlar).
Sn Başbakan, çıkanda, çıkartanda cezalandırılacak diye açıklama yapıyor ve ilave ediyor “vurulsun ki, halk kaşı karşıya gelsin diye yaptırdılar!” (belki son yıllarda ki, tek doğru tespiti bence). Açıklamaya derinliğine bakıldığında esas suçlu olarak genci işaret ediyor.
İmralı’dan Öcalan açıklama yapıyor “bu olay çözüm sürecine darbedir” diye, o da genci mahkûm ediyor… HDP olayı tasvip etmediği yönünde basına açıklamalar yapıyor, velhasıl olayın tüm taraflarını kınıyor. Elbette tüm kesimlerin ulusumuzun bayrağının onuruna sahip çıkmaları güzel güzelde, bu genci oraya kim çıkardı. Şimdi herkes genci hain/günah keçisi ilan etti, kolacılığa kaçarak.
Düşünsenize, bir asker çıkıp vursaydı… Sanırım hukuken pek bir ceza almazdı. Can gittiğinle kalır; Ama ülkede yaratılmak istenen iç savaş çıkarma oyunlarına, birileri bir adım daha yaklaşmış olurdu…
Ben bayrağımızın, ülkede yaşayan tüm insanların ortak değeri olduğuna/olması gerektiğine inanıyorum.
Olay gösteriyor ki, Kürt kardeşlerimizin içinde, Kürt Siyasetçilerin “bizim Türk bayrağı ile sorunumuz yok, ayrı bir devlet kurma amacımız yok” cümlelerine inanmayan bir kesim var. Bunlar kimden güç alıyorlar, bu sorunun cevabını yalnızca Kürt kardeşlerimiz verebilir/vermelidir.
Halkların, etnik köken (milliyetçilik) ölçeğinde ayrıştırma çabaları, bu ülkede kimseye özgürlük getirmeyecektir.
Bu çabaların, emek ekseninde/insan hakları ekseninde birleşme için harcanması/yönlendirilmesi gerekmektedir. Gelin görün ki (ister istemez oluşmuş), iki tarafın medyası, yangına benzinle gidiyor. Olayları gereğinden fazla ajite ederek adeta savaş çığırtkanlığı yapıyor.
Batıdaki doğunun, doğudaki batının hassasiyetlerini anlamadığı, anlamak istemediği gerçeğini iyi bildiklerinden taraf medyalar, baskı sayısı veya tıklanma sayısını arttırma kaygılarını yaşama geçirmekten yani bu olayları paraya dönüştürmek amaçlarından hiç geri duymuyorlar.
Batıda yaşayan bizler, Kürt kardeşlerimize uygulan baskılardan, eğitimsizliklerden, onların yaşam standartları ile ilgili yapılmayanlardan/yaptırılmayanlardan yakın geçmişe kadar bi haber yaşadık.
Kürt kardeşlerimiz de, töreleri, ağalık düzenini bir yaşam biçimi olarak kabullenip (çünkü çoğu başka bir yaşam tarzı bilmediklerinden), aşiret ağalarının istediği ve işaret ettiği politik düzene göre “oy” kullanarak bu güne kadar geldiler, iktidarları belirlediler.
Bu durum elbette iktidarlar için ağrısız bir baş, aşiret ağaları için büyük gelir kaynağı oldu.
Batıda yaşayan ve de renkli basından başka, okuma alışkanlığı bulunmayanların onlarca yıl bu olaylardan haberleri olmadı. Doğuda ise medya denen olgu olamadığından, bölgedeki hakim çevreler ne anlatıysalar onları gerçek olarak kabullendiler…
Yan yana, sırt sırta, iç içe yaşayan bizler, bir şekilde ayrı yaşamaya mahkûm edildik fark ettirilmeden.
Batılı, Kürtler cahil, şiddet yanlısı gördü/gösterildi.
Kürt kardeşlerimiz ise öyle bir töre düzenine mahkûm edildi ki, ağanın söylediğinin tek doğru, yapılmasını istediğini ferman olarak aldılar. İktidarların, aşiret ağlarının, çıkarlarının buluşma noktasını yaşadılar / yaşatıldılar.
Birileri, batılılara (batılılar diyorum çünkü batıdaki pek çok etnik köken, ne gariptir ki kendini aynı safta görüyor, beraber hareket ediyor) ve Kürt kökenlilere, ortak yaşam değerleri ürettirmemek için “ölümü gösterip, sıtmaya razı olmaları” tarzında bir yaşam biçimini benimsetti. Bu ülkeyi iki gurup olarak saflara ayırdı. 1950 yıllarındaki NATO haritalarında bile, Ülkemizin güneydoğusunu da içine alan ”Bağımsız Kürt Devleti” yer alması bunun bir kanıtı değil mi?
Yapılan, etnik köken özgürlüğü kavramı öne çıkarılarak, ülkede, birey özgürlüğü kavramı yok edilmesi projesiydi; Başarılı olduğu da açıkça ortada. Türkiye’de bu yapılanların Ortadoğu da yaşama geçirmeye çalışılan BOP projesinin bir eklentisi olduğu açıkça ortada değil mi... Amerika’ya bakın kendi ülkesinde tüm etnik kökenlileri, Amerikanlılaştırmak için neler yapıyor, toplum mühendisliği için kaç milyonlarca dolar harcıyor…
Oysa, aynı USA Ortadoğu da, etnik kökenleri kaşıyarak yarattığı kaos ortamında, birden bire özgürlükçü maskesini takıp, bölgeyi kana bulamaktan çekinmiyor, halkları tüm etnik köken ve din bağlamında ayrıştırarak, kendi boyunduruğundaki küçük devletçikler yaratma çabasını hayata geçirmeye uğraşıyor.
Tabi derdi yer üstündeki değeler değil ne insanlar ne doğa onları ilgilendirmiyor. Onların derdi yer altı değerleri. O yüzden yer altı çalışmaları ile Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmeye çalışıyor; RTE’yi getiriyor eş başkanlığa. Ortaya koyduğu Truva atına, bunları bindiriyor… Sonra da at, üzerinden atıyor bizimkini, (aynı ile vaki) alıyor gemi azığa, gözden kayboluyor… Artık iktidar, sırtından düştüğü Truva atının oyunları, bir sirk seyircisi gibi, tribünden izliyor, mecburen de alkışlıyor.
Peki, ana muhalefet nerede, olaya iktidarın yörüngesine girmiş, bu bağlamda cevap yetiştirmek ile meşgul görüntüsü veriyor. Hâlbuki Kürt olayında, kendisini iktidar yörüngesinden kurtarıp, olayı “insan hakları” boyutuna taşıma çabalarına girerek, ülkedeki tüm bireylerin özgürce, eşit yaşam hakkının sağlanması boyutuna taşıması gerekmektedir. Artık değişik evrelere sürüklenmiş “Kürt” gerçeğini görme, anlama çabasına; Parti içindeki, devletçi(statükocu) kesimleri, halkçı (özgürlükçü) boyuta taşıması, bu kesimlere, “sosyal demokrasinin” ana ilkelerini tekrar tekrar, hatırlatması gerekmektedir. Bazı milletvekilleri, kendilerine biber gazı sıkıldığında “milletvekiliyim, dedim bana bile sıktılar” Bu cümledeki - bana bile- söylemlerini kafalarından silecek yeni bir yapılanmaya gitmelidir…
CHP, bireyin özgürlüğü/ülkenin tüm topraklarında özgürlük sağlanması bağlamında, vakit geçirmeden HDP ile diyalog kurmalıdır. Kandilden gelen, bizi temsil etmiyorlar çağrılarını, siyasi anlamda doğru algılanmasını sağlamalı ve içlerinde olan statükoculara, bu cümle ile HDP görüşmesine, CHP parti iç yapısında yeni bir argüman olarak kullanmalıdır. Kürt sorunun, birçok dış güç ve iktidar tarafından, kendi çıkarlarına göre eğip, büktükleri bir ortamda, gerekirse HDP ile beraber oluşturulacak bir heyet ile İmralı’ya da gitmelidir.
İktidarın perde arkasında ki pazarlıkları, anlaşmalarını kamuoyunun önüne serip, objektif kararlar üretilmesinde, ana muhalefet sorumluluğunu yerine getirmelidir, ayrıca ülkeye ana muhalefet partisi olarak borcudur.
İşte o zaman birilerinin, Türk ve Kürt halkına oynatmaya çalıştıkları “Rus ruleti” oyunu bozulacaktır. Bu oyunda ülkemizin kazancının, hangi şartta olursa olsun, tabanca patladığında olmayacağı gerçeğini, bu ülkeye anlatması görevi vardır. Bu ülke CHP’ne iktidarı denetleme görevi vermiştir. Denetleme görevini yerine getirirken, tüm tarafları dinlemeden doğru sonuçlara varılamayacağı, evrensel bir hukuk kuralıdır…
Ana muhalefet partisi olarak CHP, bir an önce, aldığı görevi tamamlamalı;
Birilerinin “USA menşeli silahla” oynatmak istedikleri, Rus ruletine son verdirmenin önünü açmalıdır…
Bu sefer, Bayrağımız alet edilerek sahneye konan rus ruleti, şansa fişek yuvasında mermi olmadığından (yani askerin sağ duysundan) patlamadı…
Bu oyunun bir an önce bozulması için siyasi çıkar gözetmeksizin harekete geçilmeli;
Silah, iç savaş oyunu kuranların ellinde bırakılmalıdır.
Onlar silahı ne mi yaparlar;
O da artık onların sorunu…