Yazarlar

Atatürk, Kürtlere Söz Verdi mi?

post-img
CUMHURİYET DÖNEMİ (1) KÜRTLÜK ya da BİR KİMLİK SORUN Üç bölümlük kısa bir yazı dizisiyle, günümüz sorunlarına bir yorum sunmak istiyorum. Konuya girmeden önce bazı temel taşları, konu ilerledikçe gerekli olacağı nedeni ile önceden belirtmekte yararlı görüyorum. 1- XIX. yy. da özellikle Tanzimat’ın ilanından sonra Osmanlı dünyanın; kapitalizm, endüstrileşme ve kolonializm gibi gelişme gösterdikleri iktisadi ve siyasi durum karşısında Rumeli’nde tutunamayacaklarını anlamışlardı. Batıya açılmada ilk hareket noktası olan Anadolu’da uyum içinde bir devlet olarak tutunmaktan başka bir seçenek kalmadığının kesin olarak farkındaydılar. Çünkü 1878 Rus Harbi sürerken Şark Orduları Baş Komutanı Gazi Ahmet Muhtar Paşaya saraydan mabeyn başkâtibi - sonra baş vezir olacak Küçük Sait Paşa - imzası ile gelen bir telgraf bu durumu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belgeliyordu: “ ... Hâlbuki zat-ı devletlerine katiyen hafi değildir ki, Devlet-i Aliyye’nin nokta-i istinadı müstakbeli olan Asya kıtasının kilidi Erzurum olduğundan bir kere oraya düşman girecek olursa artık millet-i İslamiyenin duçar olacağı tehlikenin derecati azimesini Mevla’dan başka kimse kestiremez.” Mehmet Arif, Başımıza Gelenler S.430 İst. 1321 Erzurum düşerse, İstanbul’un düşeceğini saray anlamıştı. Ama İstanbul düşerse Erzurum düşmezdi ve öyle oldu. Kafkaslar ve Güneydoğu, Anadolu’nun stratejik kapılarıdır. Kilidi de Erzurum’dur. Kilidi ya da kapıları yitirmek Anadolu’yu tamamen yitirmek demektir. 2 - 23 Nisan 1920 Meclisin açılışı ve Misak-ı Milli’nin son şeklini alması. Erzurum Kongresi ile başlayan yeni devlet kuruluş çalışmalarının Ankara’da son bulması ve yeni devletin kuruluş manifestosunun dünyaya ilanı. Bu manifestoda günümüzü ilgilendiren: • Güney Doğu sınırları çizilirken Musul ve Kerkük kentleri ile birlikte günümüz Kuzey Irak’ı dâhil edilmiş idi, * Kürtler dâhil, herhangi bir etnik gruba muhtariyet ( özerklik ) verileceğine dair bir kayıt bulunmuyordu. İş bu belge Lozan antlaşması ile dünya devletlerince kabul edilmiş, Musul ve Kerkük’ün durumu Cemiyet-i Akvam’da görüşülmek üzere günümüz sınırları hayata geçirilmiştir. Mustafa Kemal’in Kürt’lere muhtariyet sözü verdiğinin bir yalan olduğunun en güçlü belgesi Misak-ı Milli belgesidir. Erzurum’dan beri Kürtler kongrelerde temsil edilmiş olup, Sevr antlaşmasının içinde yer alan bu hüküm ve bundan yararlanmak üzere kurulmuş bulunan KÜRT TEALİ CEMİYETİ’ne Diyarbakır Milletvekili Kürt İzzet’in ünlü Hamidiye alaylarının da katılması ile yarattıkları olaylar tarih kitaplarında yeterince yer almaktadır. Sevr’deki hüküm, Mustafa Kemal’e yamanmak istenmektedir. Misak-ı Milli’yi ilan eden gücün böyle bir söz vermesi düşünülemez bile. 3 - 6 Ekim 1925 tarihli İngiliz Büyükelçisi R.C.Lindsay’in raporunda; “ Kürt milliyetçiliğini pekiştirmek için gayret sarf edilmesi gerektiği “ bildirilirken 30 Kasım 1925 tarihli aynı elçinin ülkesine gönderdiği raporunda ise; “ Kuzey Irak’da bir Kürt Milli Vatanı kurulması ihtimalinin gündemde kalması gerektiğini belirtiyor ve İngiltere’nin kendisini, Kürt’lerin arzularından olan kendi topraklarında yönetici olarak kendi Kürt ırkından görevlilerin tayin edilmesi, adaletin dağıtılması, okullarda kendi dillerinde eğitim yapılması ve Kürtçe’nin resmi dil olarak kullanılması hususlarına öncelik verilmesi... “ konularında angaje ettiğini hatırlatıyordu. M. Ali Kışlalı, Güneydoğu Ümit Yayınları Ankara 1996 Tankut Sözeri CUMHURİYET DÖNEMİ (2) BAĞIMSIZLIK Bağımsız olma yirminci yüzyıl sömürge toplumlarının bir büyük tutkusu olarak başlamış ve çağın belirgin özelliği, tanımlayıcı niteliği halinde yeni devletler yaratmıştır. Anadolu Halkının bağımsızlık savaşının önderi M.Kemal’ in Ekim 1919 tarihindeki ( Söylev s.458) tanımlamasına göre: “ Tam bağımsızlık demek, kuşkusuz siyasa, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür... gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir. “ Fakat dünya gerçeği, bu yeni devletlere, bir devletin sınırlarının çizilmiş olmasının bağımsızlık için yetmediğini, yetmeyeceğini çok kısa sürede göstermiştir. Bu gerçek; hangi sistemde ve hangi modelde olursa olsun güçlü devletlerin güçsüzleri sömürmeyi sürdürecekleri olmasıdır ve sürdürmüşlerdir de. Öyleyse BAĞIMSIZLIK kavramının içerik olarak boyutlarının kaçınılmaz olarak genişlemesi gerekmiştir. İçine ÇAĞDAŞ OLMA tanımlamasını da katarak kavram TAM BAĞIMSIZLIK olarak yeniden tanımlanmış ve yoksulluktan kurtulma çabasındaki bu bağımsız yeni devletlerin çizgisi de bağımsızlık çizgisinden çağdaş olma aşamasına dönüşmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin de “ muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak “ hedefi boşuna değildir. Çağdaşlaşma sadece bir devletin, bir ulusun tam bağımsızlığı için siyasa, ekonomi, ekin, din mezhep, budunsal yapı, yönetim, yönetime katılma, yasa, töre gibi konularda gelişmeye engel olan bağlardan, bağımlılıklardan kurtulması değildir. Bunlarla birlikte ve yanında o toplumdaki insanların çağdaşlaşması, özgürleşmesidir. Çağdaşlaşma sadece örnek alınan gelişmiş Batılı devletlerin siyasal, hukuk, parlamento, seçimli demokrasi, devlet yapılanması gibi kurumları aynen almak ve kopyalamak değildir. Ayrıca sadece sanayileşerek, teknolojinin en son yeniliklerini, buluşlarını, tekniklerini kullanarak, endüstri toplumu yaratmak, özdeksel alanda devleti, toplumu ve o toplum içindeki kişiyi dünya nimetlerinden yararlandırmak da değildir. “Çağdaşlaşma tüm bunlarla birlikte, en son aşamada ve her alanda insanın özgürleşmesi, değerler sisteminde ve ahlakta erdemli olması, dogmalardan kurtulup akıl ve bilimi, bilimsel, laik düşünceyi yaşamsal işlerin çözümleyicisi olarak görmesi ve insan olmaktan gelen özdeksel ve tinsel tüm gereksinmelerine olumlu yanıt verecek düzenini kurabilmesinden geçer.” Prof. Dr. Suna KİLİ ( 17 - 22 MAYIS 1981 Uluslararası Atatürk Sempozyumu İş B. Yayını ) Böyle bir toplumun aydınları da Bertrant Russel’ın ( Konuşmalar - Tubitak yayınları ) dediği gibi ; “ Aydın diye her türlü siyasi ve dini peygamberi özgürce eleştirme hak ve cesaretini kendinde görene derim! “ özgünlüğü içinde olabilmelidirler. Özgür düşüncenin taçlandırmadığı insanların vatandaşlık çoğunluğunu oluşturduğu bir devlet elbette kendi eliyle geleceğe bağımsızlık konusunda önemli sorunları da aktarmış olacaktır. Özellikle dogmalardan kurtulup, akıl ve bilimi öne çıkaran bir eğitim sistemi yerine skolastik eğitimi öngören bir eğitim sistemine sahipse; o toplumun çok uzun yıllar kendine özgü kimliğini geliştirmesi olanaklı değildir. Tankut Sözeri CUMHURİYET DÖNEMİ (3) BAĞIMSIZLIK ve BİRLİK KAVRAMI Ulusal sınırlar içinde birlik sağlamak, toplumu ulusal amaçlar doğrultusunda bütünleştirmek, otorite kurmak, karar vermek ve bu kararları uygulamak, devlet olmanın, hükümet olmanın en önemli öğeleri arasındadır. Yönetim biçiminin yasallığı üzerinde genelde bir tartışma yoksa istikrar sağlanmışsa, işleyen bir bürokrasi kurulmuşsa, ilkelerde ve amaçlarda bireyler arası uyum varsa, toplum yönetim biçimine ve yönetenlere yönelik bir genel kabul varsa; toplum bir genel uzlaşı içinde demektir. Devlet örgütünde bürokraside çalışanlar hizmet alanlarına yatkın, yetenekli uzman kişilerse; işlevsel hizmet ve görev ayrımında toplum ve devlet hizmetlerinin karmaşıklığına ve yoğunluğuna karşın bir aksama yaratmayacak biçimde devlet örgütlenişi hükümet değişikliklerinden etkilenmeyecek ölçüde güçlü ve tutarlı ise; sürekli bir istikrardan söz edebiliriz. Bu ortak özelliklerin sağlanması halinde: okuma yazmanın yaygınlaştırılması, ulusal gelirin yükseltilmesi için de sanayi, ulaştırma, iletişim araç ve olanakları, teknoloji ve işletmelerde verimlilik, nüfus çoğunluğunun kırsal alan yerine kentlerde yoğunlaşması, tarımda ileri teknolojilere geçiş, enflasyonun en aza indirilmesi ve ekonominin istikrara kavuşturulması olanaklı duruma gelir. Batı modelini seçmiş gelişmekte olan bir toplumun çağdaşlaşmayı çok kısa bir süreye sığdırmak zorunda kalması en önemli sıkıntı alanıdır. Çünkü Batının uzun dönemli gelişme biçimini yoksul, gelişmemiş ülke halklarına önermek yönetici bürokratik kadroları çözümü çok daha güç sorunlarla karşı karşıya getirmektedir. Kuşkusuz yaygın iletişim olanakları nedeni ile de bu toplumlar Batı yaşamına imrenmekte ve bir eziklik duygusuna kapılarak sahip oldukları kültürel değerlerin bozulmaya uğraması sonucu ile de karşılaşıp kimlik bunalımına düşmekte ve bu bunalımı da nasıl aşacağını bilememenin getirdiği sıkıntıları yaşamaktadır. Kaldı ki, zaten yeterince kendi ülkelerinin ekonomik, siyasal, toplumsal, budunsal yapılarından gelen açmazları, çelişkileri vardır. Uluslaşma süreci tamamlanmadan siyasal düzenin yasallığının tüm toplumca benimsenmesi, ulusal birlik sağlanmadan etkin, güçlü bir devlet yönetiminin gerçekleşmesi olanak dışıdır. Demokrasiyi sadece çoğulcu siyasi bir sistem olarak algıladığımız sürece de; henüz budunsal, dinsel, sosyal ve kabilesel ayrılıklarını çözememiş, uluslaşma sürecinde gecikmiş, eğitim, ekonomi ve toplumsal açmazlarını giderememiş bir toplum olarak ve bu ayrılıklar temeline dayalı partileşmelerin de bağımsız devlet için ilk ve en önemli konu olan birlik sorununu tamamen çözümsüzlüğe ve toplumu parçalanmaya ve bölünmeye iteceği kuşkusuzdur. Bunun doğal sonucu da toplumun yoksulluğunun daha da artması, büyük devletler tarafından sömürülmesinin sürüp gitmesi, kolayca güdülen küçük toplulukların yaşam savaşı vermek durumuna düşmesi demektir. Çözüm, demokrasimizin kalitesini yükseltmek, merkeziyetçi yapıdan yerinden yerel yönetim modeline doğru bir açılıma yönelmekten geçtiği gibi, insanlarımızın kendilerini özgürce ifade edebilme haklarının önünü tıkayan engelleri toplumsal uzlaşı içinde kaldırmamızdadır sanıyorum Çünkü ayrışma ve bölünme doğrudan doğruya Anadolu insanlarını bir felakete götürecek olan gerçek çözümsüzlüğün adıdır. Toplum olarak artık çıkarcı, çağ dışı ve emeğe düşman yapılanmanın karşısında ve Anayasamızda belirtildiği gibi “ Tasada ve kıvançta bir olmanın “ ortak mutluluğunu hayata geçirebilmek için; SAĞ ve SIĞ siyasallaşmadan MUSTAFA KEMAL DEVRİM ve İLKELERİNE dönüşün ortak paydasında yurdumuzda barışı kurarak, dünya barışına katkıda bulunmaktır.

Diğer Haberler