Şimdiki kriz mezhepsel gruplar arasında değil, aynı zamanda etnik yönü de olan ve Irak’ın işgalinden beri ülkedeki siyasi sistemin yalpalayarak da olsa yürümesini sağlayan Şii-Kürt ittifakı, Maliki yönetimi ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) arasındaki ilişkilerin bozulması ile büyük bir darbe almış görünüyor. Üstelik ABD Irak’tan çekilmiş durumda. En önemlisi bölgesel durum da Irak’taki istikrarsızlığı körüklüyor. Arap ayaklanmaları, özellikle de Suriye’de yaşananlar Irak’taki gelişmelerin daha da büyümesine yol açıyor.
Irak’taki bugün yaşanan sorunlar Mart 2010’da yapılan seçimlerden sonra başladı. Seçimlerde en fazla oyu Şii Iyad Allawi’nin başında olduğu ancak birçok önemli Sünni ismin de yer aldığı ve Türkiye tarafından desteklenen Iraqiyya koalisyonu hükümeti oluşturamadı. Seçimlerden önce Başbakan olan Maliki çeşitli siyasi manevralarla ve hukuki bazı boşlukları da kullanarak, en önemlisi birçok Şii grubun Şiilerin yüzyıllardır ilk defa elde ettiği iktidarı Sunnilerle bu şekilde paylaşmaya olan tepkisini kullanarak Allawi’nin hükümet kurmasını engelledi. Dokuz ay süren bir süreç sonunda nihayet Kürtlerle de anlaşan Maliki hükümeti kurdu. Ancak bu süreç ve daha sonra yaşananlar Sunnileri kendilerinin gittikçe daha da marjinalize oldukları fikrine itti. Maliki hükümeti kurduktan sonra, daha önceki başbakanlığı sırasında başlattığı gücünü arttırma politikasına hız verdi. Bağdat’ta anayasal gereklilik sonucu önemli görevlerde bulunan Sünnileri baskı altına aldı. Bu anlamda Sünni Aralık 2011’den beri cumhurbaşkanı yardımcılığını yürüten Tarık Haşimi’nin cinayetle suçlanması ve Haşimi’nin KBY bölgesine, sonra da Türkiye’ye sığınması mezhepler arası ilişkileri iyice gerdi. Bu bağlamda Suriye’deki olaylar Irak’taki Sünni-Şii gerginliğini daha da arttırdı. Bu krizde Irak’lı Sünniler muhalefetin yanında yer aldılar. Sünnilerin çoğunlukta olduğu batıdaki Anbar bölgesinin “Özgür Suriye Ordusu”na hem insan gücü hem de lojistik destek sağladığı iddia edildi. Kendilerini marjinalize olmuş hisseden ve Maliki’nin siyasi gücü tamamen monopolize ettiğini düşünen Sünniler açısından, Suriye’de muhalefetin iktidara gelme olasılığı en azından Irak’ta kendilerinin de ellerinin güçlenebileceği beklentisini yaratmış görünüyor. Şimdiden Sünniler anayasada yer alan ancak bugüne kadar sadece Kürt bölgesinde uygulanan fedaral bir bölge kurma taleplerini gündeme getiriyorlar. Maliki yönetimi ise tam da bu nedenlerle Suriye krizinden endişe duyuyor. Bu nedenle Bağdat Suriye’de, İran ve Hizbullah kadar açıkça olmasa da, rejimi destekliyor. Irak Suriye’de rejimin güç kullanarak devrilmesine karşı olduğunu defalarca söyledi. Ayrıca, Arap Ligi’nde Suriye’nin üyeliğinin askıya alınması konusunda çekimser oy kullandı. En önemlisi hava sahasının ve topraklarının İran tarafından Suriye’ye yardım iletilmesi için kullanılmasına göz yumdu.
Öte yandan, Suriye krizi Kürtlerin de beklentilerini arttırmış durumda. Halen Suriye’de Kürtlerin yaşadığı Irak’a komşu bölgede bir tür otonom bölgenin ortaya çıkmış olması ve bu durumun PKK ve KBY’nin desteğindeki iki grup tarafından gerçekleştirilmesi Kürtlerin milliyetçi duygularını kamçılamış görünüyor. Üstelik 2008’den beri Türkiye ile ilişkilerini kimsenin beklemediği ölçüde geliştiren KBY artık kendini sıkışmış hissetmiyor. Bu yeni durum KBY’nin Bağdat’la olan sorunlarında müzakere gücünü arttırıyor. Tam da bu nedenlerle Maliki hükümeti KYB bölgesindeki gelişmelerden rahatsız. Maliki yönetimi merkezi yönetimin gücünü arttırmaya çalışırken Iraklı Kürtler buna karşı çıkıyorlar. Başından beri çözülemeden kalmış olan çeşitli sorunlar bu ortamda bir gerilim meselesi olarak ortaya çıkıyor: merkezi ve federal hükümetin yetki sınırları; petrol ve doğalgaz gelirlerinin paylaşımı ve imtiyaz verme hakkı; başta Kerkük olamak üzere anlaşmazlık bölgeleri bugün Maliki yönetimi ile KBY arasında çatışma konusu olmuş durumda. Bağdat’ta uzlaştırıcı rolü nedeniyle önemli bir rol oynayan cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin de hasta olması durumu daha da zorlaştırıyor.
Irak’taki bu sorunlar Türkiye-Irak ilişkilerine doğrudan yansıyor. Maliki yönetimi hem KBY ile olan ilişkileri dolayısıyla, hem de Sünnilerle olan ilişkileri nedeniyle ve özelde de Haşimi’ye sığınma imkânı vermesi yüzünden, Türkiye’yi iç işlerine karışmakla suçluyor. Türkiye ise Maliki yönetiminin özellikle Sünnileri dışlayan politikasını eleştiriyor. İki ülke Suriye’de de farklı politikalar izliyorlar. Bütün bu gelişmeler Irak’ı İran’a doğru daha fazla itiyor. ABD ise en çok bundan rahatsız görünüyor. O nedenle Türkiye’nin politikalarından da rahatsız izlenimi veriyor. Irak’ta siyasi mücadelelerin keskinleştiği bir dönemden geçiliyor. Bu mücadeleler bir taraftan Maliki’nin merkezi güçlendirmeyi hedefleyen ve otoriter politikaları nedeniyle, diğer taraftan Sünni ve Kürtlerin bu merkezileşmeye karşı çıkışlarıyla tetiklendi. Suriye’deki olaylar ise bu çatışmaları daha da derinleştirdi. Irak’ta özünde siyasi olan bu mücadelelerin mezhepsel ve etnik kimlik kazanması şaşırtıcı değil. Çünkü ülkedeki siyaset kimlikler üzerinden kuruldu. Bu bağlamda bu yapının dışına çıkan sesler çıkması çok önemli. Muqtada Sadr’ın Maliki yönetimini eleştiren çıkışı ve bir Irak Baharı vurgusu ile aslında mücadelenin siyasi yönüne vurgu yapması bu çerçevede görülebilir.
Kısacası Irak’ta denklem karışık ve bundan birkaç sene önceki durumdan çok farklı. Yeni ittifaklar kuruluyor, eskileri çözülüyor. Suriye krizinin nasıl sonuçlanacağı Irak’ın da geleceği açısından çok büyük önem taşıyor. Eğer Suriye’de bir iç savaş yaşanır, ülke kaosa sürüklenirse bunun Irak’ı da içine çekeceği düşünülebilir. Ancak Suriye’de geniş tabanlı bir geçiş sağlanabilirse bu Irak açısından da olumlu bir gelişme olacaktır.
*Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Md. İncelemesinden alıntıdır.