Yazarlar

Lâdini Yaşam

post-img
"Erdal Gözüm / erdalbey@nettemail.com O çocuk Allah’ın ve O’nun Dinini çok güzel derecede anlayabilecek mükemmel derecede asıl Sahibi Olan Allah Tarafından kusursuz bir şekilde Yüce Allah’ı Tanıyıp Bilmeye Uygun Yaratılmış beyni olmayan,sahibini unutmuş nankör vatandaş. Senide Kızım dediğin çocuğuda Yaratan Allah’tır. 09.12.2011 01:01" Sitedeki yazıma yukarıdaki maili aldım. Bir süre bekledim ki, katılan falan olur, görüşler ortaya çıkar. Öyle olmayınca çaresiz yanıt vermek işi başa düştü. Önce bir iki tanım yapmak, bazı kavramları açmak gerekiyor ki ne demek istediğimiz tam anlaşılabilsin. Bunlardan ilki HURÂFE kavramıdır. “Lügat-ı Naciye göre; Arabın İzre kabilesine mensup bir kişi olup, güya bir aralık kendisini cin taifesi kapıp götürmüş olduğundan ve avdetinde (dönüşünde) nakl-i garaip (tuhaf aktarmalarda bulunmak) etmeye başlamış ise de mübalâğada iltizam-ı itidal (ölçülü olmak) etmediğinden kendisine kimse inanmamıştır. (Hurafât ) bunun çoğulu olup saçma sapan rivayat (söylentiler) ve akvale (olaylara) ıtlak (hayali) olunur… “hurâfe” cinlerin götürüp geri saldıkları adamın adı olduğuna göre hurâfat ile bâtıl (boş inanç) İtikat ile anlamdaş oluyor.” İkincisi ise GİZİL olandır; coğrafya/tarih ilişkisi içinde yerleşikleri daha derinden etkileyen bir gizli tarih vardır. Yerleşik toplumlarda ister aşiret, isterse devlet düzeyinde olsun, bazen bu gizli tarihten yönetenler bilinçli olarak yararlanırlar. Elbette uygarlaşma adına, karşı da çıkabilirler. Sonuçta yönetsel erkin bir tercihidir ki; günümüzde adına siyaset diyorlar. Nedir bu gizli tarih? Tüm büyük inisiyelerin (aydınlatıcılar) bir zahirî (görünen) bir de bâtınî (görünmeyen-gizli) tarihi vardır. Görünen; tapınaklarda, okullarda açıkça öğretilen tapınma ve halkın boş inançlarında varlığını kolayca gözlemleyebileceğiniz dogmalar ile mitleri dışında kalanları işaret etmek istiyorum. Gizli tarihten söz ederken; büyük inisiyeleri kurmuş, ayakta tutmuş, yaymış olan peygamberlerin veya reformcuların okült faaliyetlerini, gizli doktrin ve derin bilgiyi işaret etmek istiyorum. İşte Ezoterik tradisyon (gizil içrek gelenek) denilen veya mysteres (sırlar) doktrini diye adlandırılan alan; çözümlenmesi ve anlaşılması çok zor olan bir tarihtir. Çünkü tapınakların en dip köşelerinde ve gizli topluluklar içerisinde işlevini sürdürmeye devam etmektedir. Çünkü en çarpıcı dramları, en yüce vecdi (kendini kaybeder derecede ilâhi aşka dalma hali) hiçbir şakirdine söylememiş olan peygamberlerin ruhlarında cereyan eden o sırra sahip olma hak ve sahiplenme iddialarıdır. O altın çağa ait bir işaret ya da işaretler şakird (aydınlanan) için yeter bir aydınlanmanın işaretidir. O işaret (ler) gizil olandır. Şimdi gelelim konumuza. Yazımızda siyer-i nebi konusunda Hz. Peygamber (s.a.) in Mirac olayının Buhari’den nasıl aktarıldığını, dikkatinizi çekerim; “Muhammed’in Mirac’a çıkışını kısaca anlatayım istiyorum. Bu arada Mirac’a ait en sahih rivayet olduğunu söylemeliyim yani imam Buhari’den naklen: “Malik oğlu Enes diyor ki; Resul-ü Ekrem’in mirac kıssasını şöylece haber verdiğini Hazreti Ebu Zer anlatırdı…” Yani anlattıklarına baktığımızda ikinci bir İzreli Hurâfe efendiyle karşı karşıyayız demektir. Malik oğlu Enes Cebrail tarafından nasıl göğe götürüldüğünü, altın tepsilerde manâ İsimlerinin nasıl elma armut gibi maddeselleştiğini, göğsünün yarılıp zem zem suyu ile yıkandığı, içinin iman vs. ile doldurulup mühürlendiği gibi şeyler söylüyor. Aklı başında 21.yy. da yaşayan biri bunların hayal mahsulü olduğunu hemen anlar. By pas ameliyatı olmuş birisi ile konuşun bakalım, neymiş göğsün açılması. 1400 yıl önceki insan bir hayal âleminde yaşıyordu ve bunlara aynen inanabilir. Ama günümüzde… Herhalde Sayın Erdal Gözüm olmak gerekir! Gerekiyor, çünkü gizil tarihe ve o gizil bilgilere sahip kişilerin açıkça etkisinde ve belli ki dinsel eğitimi daha çocukken hayali çokça geniş kişilerce verilmiş ve o aldığı eğitimin ağır etkisi altında olduğu için mantık sıçramaları yaptığının farkına dahi varamıyor. Örneğin mailinde bana; “Allah Tarafından kusursuz bir şekilde Yüce Allah’ı Tanıyıp Bilmeye Uygun Yaratılmış beyni olmayan, sahibini unutmuş nankör vatandaş” diye hitap ediyor. Görüleceği gibi, Yüce Yaratan’ın ne yaparsa doğru ve kusursuz olduğu ilkesi ile ve ayrıca kendisini doğru ve kusursuz anlaması için insanı yarattığı ayetine göndermede bulunurken, bendeniz kulunu bu algılamadan mahrum kılarak kusurlu yarattığını söylüyor. Bir cümlede biri diğerini nakzeden (çelişen) iki hüküm olamaz. Ama sorgusuz sualsiz dini eğitim alırsanız işte Erdal Gözüm çıkar ortaya. Bu nedenle aldığım bu mail, yazımın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.

Diğer Haberler