Başbakan’ın Obama görüşmesinde güvenli bölge kurulması için talepte bulunacağı kesin de ne cevap alacağını kestirmek zor. Eğer bu talep uygulamaya geçerse, kanımızca en uygun yer olarak; Hatay’ın Altınözü ve Reyhanlı ilçelerinin tam karşısında Idlib vilayeti bulunmaktadır. Vilayet nüfusunun büyük çoğunluğu Sünni Araplardan oluşmaktadır. Bunun yanı sıra az sayıda Türkmen yaşamaktadır. Buradaki sınır hattında Cisr el Şukur, Eriha, Salkin, Harim, Khirbat Sarjablı gibi yerleşim yerleri mevcuttur. Vilayet halkının neredeyse tamamı muhalif kampta yer almaktadır. Muhalefetin en güçlü olduğu vilayetlerden biri olması açısından nispeten güvenli bir bölge olarak değerlendirilebilir. Sınır hattında yaşayan Sünni Arap nüfus güvenli bölgenin kurulmasına olumlu yaklaşacaktır. Idlib sınır hattı Lazkiye’ye oranla biraz daha az ormanlık ve dağlıktır. Bu nedenle nispeten askeri açıdan kontrol edilebilir bir alandır Ayrıca Suriye askeri muhalefetinin daha rahat örgütlenebilmesi açısından geniş imkânlar sunabilir.
Görüleceği gibi en uygun alan hemen Reyhanlı’nın karşısına düşmektedir. Bu durum Reyhanlı’yı, Suriye-Türkiye arasında ama askeri temas ama sığınmacı göç açısından stratejik bir konuma getirmektedir. Öyleyse Türkiye’nin bu alanda hudut denetimi açısından en yüksek teyakkuz durumunda olması ve buna uygun gerek askeri gerekse polisiye önlemleri tereddüt duyulmayacak düzeyde almış olduğunu var saymak durumundayız. Başbakan’ın bombalama olayından sonra verdiği demeç içinde “MİT ve polis arasında uyum konusunda bir kopukluk olduğunu, araştırılması için teftiş kuruluna talimat verdiğini” söylemiş, böylece bombalama olayında var olduğu düşünülen zafiyetin kaynağını açıklamış oldu.
8/10 ay öncesine gidersek eğer, bölge halkının (Hatay vilayeti) gelen mültecilerden rahatsız oldukları, kamplar dışında ev kiralayarak yerleşenlerin devamlı sorun çıkardıkları, bölge halkının kendisini güven içinde hissetmedikleri yaygın basında çıkan haberlerde yer alıyordu. Hatta bu haberlere göre bıyıksız fakat gür sakallı bu Suriyelilerin komando giysili, silahlı ve kural dinlemeyen (El Kaide militanları) tipler olduğu vurgulanıyordu.
Yerel yönetimlere “Suriyelilere öncelik verilmesi, kolaylık gösterilmesi” talimatı verildiği halk arasında söyleniyordu. Çünkü hastaneye giden bir Hataylı ya da Reyhanlı, o sırada eğer bir Suriyeli gelmişse öncelik hakkını kullanıyor ve öne geçiyordu. Suriyelilerin taşkınlıklarına güvenlik güçleri ilgisiz kalıyordu. Bölgede giderek yerel halkın hayatı zorlaşıyordu. Sınıra yakın alanlarda Suriyelilere savaşçı eğitimi verilen kamplar açılmıştı. Ana muhalefet lideri bu yerler için “Bekaa Vadisi!” benzetmesi yapıyordu. Bu kamplardan denetimi gevşetilmiş sınırdan sabah savaşa gidip, akşama geri dönüşler yapılabiliyordu.
İşte günümüze böyle gelindi. Reyhanlı’ya bombalar nasıl geldi diye sormaya gerek yok. Hatta öyle ki bombacılar Ankara’yı gezmişler; Kocatepe camisi ile bir AVM’ nin bombalanması konusunda araştırma dahi yapmışlar. Fakat Ankara’nın bombalanacağı konusunda güvenlik güçlerinin bilgisi olduğunu öğrenince vaz geçip Reyhanlı’da karar kılmışlar. Adamların içimizde istihbarat kaynakları var demek ki.
Bu arada hiç dikkatinizi çekti mi bilmem bölge halkı ile yapılmış herhangi bir canlı röportaj ne görsel ne de yazılı basında yer aldı. Neden acaba? Cevabı çok basit, yerel halkta büyük infial var. İnfial doğrudan Başbakan’a ve AKP’ye. Çünkü Muhalif Suriyeliler hakkında yerel halk hiç te iyi duygulara sahip değiller. Bomba olayından sonra halk sokakta yakaladığı Suriyeliyi linç etti ya da teşebbüsünde bulundu. Mazlumder’ in hazırladığı raporlarda olaylar bütün detayları ile var. Bir takım sığınmacıların neden geri döndüğünün açıklaması bunlar.
Medyamızın durumu hazin, artık kendilerini mi sansürlüyorlar yoksa yukarıda bir yerlerden talimat mı var!
Vahabi ve Selefi İslami Sünni mezhebinin tariklerinden olup El Kaide her iki unsuru içinde bundan barındırır. Çeçen milisler de öyle. İslamiyet’in en katı yorumuna sahiplerdir. İşte bu bıyıksız fakat abartılı sakallı, komando giysili bu milisler bölgede korku saldılar. Halid el Hamad adında Suriyeli muhalif milis Time dergisine daha yeni demeç veriyordu öldürdüğü bir rejim askerini nasıl testere ile kesip kalbini çıkardığı üzerine. Bununla övünüyor; “hepsini katledeceğiz!” diye de ekliyordu.
Face Book ta günümüzden 8 ay önce çekilmiş ve Reyhanlı halkı ile bir Azeri TV adına yapılmış röportaj yayınlanmış, bir bakıverin. O milislerin; “sizler kâfirsiniz, sizleri öldürüp buralarda biz yaşayacağız!” diye halkı tehdit ediyorlar. Testereyle insan kesip kalbini çıkaran bu milislerin varlığı Reyhanlı’nın bombalanması sonrasında yaşananları açıklıyor.
Üstelik Batı basınında Reyhanlı’nın bombalanmasının arkasında El Kaide’nin olduğu yazılıp çiziliyor. Hatta Başbakan Erdoğan, Obama’ya bu belgeleri verdiğini söylüyor ve ortak basın toplantısında Obama konu kendisine sorulduğunda; “Evet belgeleri aldık” diyor ve ekliyordu;
“daha fazla belgeye ihtiyaç var!” Yani bir bölgenin ya da halk kitlesinin üzerine atılmış kimyasal gaz söze konu değildi. Yine Batı basınına göre kimyasal gaz bulguları El Kaide’yi işaret ediyordu.
Reyhanlı’daki bombalar şimdilik kafa karıştırıyor.