Yazarlar

Deniz Evrim’e mektuplar 1

post-img
Sevgili oğlum, Yatağında uzanmış, ballı süt diye bağırdığın günleri hatırlıyor musun? Muhtemelen çoğunu değil, belki tek tek anılar bazında. Sütten sonra ben sana masal okurdum.  Ve bir türlü de masala doymazdın. Her masal bittiğinde baba bi daha, bi daha deyip dururdun. İyi ki kitabın kalınını almışız. İş Bankası yayınlarından her güne bir masal… Aslında o günlerde senin bilmediğin başka bir konu vardı. Sana okuduklarımdan etkilenip, senin için farklı masallar yazmayı hedeflemiştim. Ve bu fikrimi de annene söylemiştim. Ama olmadı. Sana masal yazamadım. Annen bu konuyu unutmadı. Hala belli zamanlarda yüzüme vurur durur. Diyeceğim o ki, kadınlar söylenen sözleri unutmuyorlar. Kadın dedim ama aslında insanların hiç birisi söylenen sözleri unutmazlar. Söz verirken, tutabileceğin sözleri verirsen en azından sonradan başın ağrımaz. Yapabileceklerin kadar konuş. Sana neden masal yazamadığım konusunu hep düşünürüm.  Şimdiye kadar aklı başında bir gerekçe bulamadım ama muhtemelen o günlerde hayal gücüm yeterli değildi. Herkesin şikayetçi olduğu gibi günlük telaşe içinde büyük olasılıkla hayal kurup, gerçek dünyadan kopamıyordum.  Senin dünyana girebilmek için senin gibi düşünmem gerekirdi ama diğer insanlar buna müsaade etmiyordu. Olsun, şimdi başka şeyler öğrendim ve sana duygularımı anlatmak için yeni bir yol buldum.  Sana arada bir mektup yazıp, olup bitenleri anlatacağım. Yeni bir yol buldum dediğime de bakma, aslında bulunacak yeni bir şey yok.  Bugün yaptıklarımızı ve söylediklerimizi insanlar yüzbinlerce yıldır söylemişler ve yapmışlar. Profesör Harweg’in beni gaza getirmesini hiç unutamam. Eski Almancadan eksik bir vizeyi almak için 14-15 sayfalık bir tez yazmam gerekiyordu. Günü de geçmiş, sürekli kafamı meşgul eden ve hatta sabahları aniden uyanmama sebep olan bir konuydu. Ne yazacağım, ne yazacağım… Bir akşam aklıma o güne kadar hiç rastlamadığım süper bir fikir gelmişti. Muhtemelen kendi çıkarımlarımdan yola çıkarak bu tezi türetmiştim. İnsanın yaşadıklarından bir sonuca gitmek hoş bir duygudur. O sonuç, o bilgi senin öz malındır. Bence hayaller kurabiliyorsan, bunlar senin öz malın olurlar.  Hoca ile görüşmeye giderken yolda yürümüyor, koşuyordum. “Bir kişi ana dilini ne kadar etkin kullanabiliyorsa, hedef dili de aynı derecede etkin kullanabilir”. Tezim buydu.  Ve içim çok rahat. Adam fikrime bayılacak duygusunu bir türlü yenemiyordum. Ve Harweg’in ne dediğini bilmek ister misin? “Süper fikir”. Konuyu fazla uzatmadan, “git, bu tezi yaz getir” dedi. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda, hoca vizeyi bana zaten vermek istiyormuş. Şimdi senin de yerini bildiğin, ana kütüphaneye nasıl geldim hatırlamıyorum bile. Kendimce, tezimi destekleyen fikirler bulup, bilim adına büyük bir adım atacağım. Konu başlıklarını arıyorum, karşıma çıkan kitaplar hep eski. Birisine bak, diğerine bak, hadi yetmedi, bir kaç kitaba daha bakınca içimde bir umutsuzluk başladı. Sanki… Benim tez, benim değil gibi duruyor. Nasıl olur, tezi tek başıma düşündüm. Hem Almanya’da Türkiye gibi değil. Başkasının fikrini çalanı hemen deşifre ediyorlar. Alıntı yaptıkları kaynakları yeterli şekilde göstermedi diye kaç bakan, siyasetçi istifa etmek zorunda kaldı. Tamam. Bundan 2500 sene önce Yunan da aynı lafı söylemiş. Bir insan öğrendiği yabancı dili ancak bildiği ana dil kadar öğrenebilir. Düştüğüm duruma bir bak. Tüm idealistliğim ile profesöre koşuyor, bir fikrim var diyorum ve o da bana “süper fikir” diyor. Halbuki fikir zaten biliniyor. Dil hakkında bu kadar çok bilgi sahibi Profesör Harweg’in tezin mevcut olduğunu bilmemesi imkansız.  Acaba beni neden böyle sevindirdi? Dedim ya, yaşadıklarından sonuç çıkaracaksın. Hocam benim heyecanımı kırmak istememişti.  Eğer bir fikir bir insanı heyecanlandırıyorsa,  eskiliğine, yeniliğine bakmadan yapmasını isteyeceksin. Kimsenin heyecan ateşini söndürme.  Ateş sönecekse bile, sahibi kendi keşfedip söndürsün. Ya baba çok uzatıyorsun dediğini duyar gibiyim. Bırak insanları, bazen uzatsınlar. Sen de yorulmadan onları dinle. Muhakkak yeni bir şey öğreneceksin. Sana mektup yazmak da benim yeni fikrim. Ve farkındayım, fikir yine yeni değil. Milattan önce 427 – 347 yıları arasında yaşamış Yunan filozof Eflatun şimdi benim seninle yapmak istediğimi zaten yapmış. Devlet kitabını yazarken hocası Sokrates ile konuşmuş. Lisedeyken sana “Devlet” kitabını getirdiğimi hatırlıyor musun? O zaman işe yaramaz bir şey gibi görmüştün. Ve sonra da Bochum Üniversitesi’nde önüne çıkan ilk ders olmuştu. Evet bu böyledir. Bazen işe yaramaz dediğin bir konu önüne ders olarak çıkar. Bu arada sana Wikipedia’nın devlet kitabını nasıl anlattığını da kopyaladım. “Devlet Sokrates'in sağlıklı ve mutlu bir toplum hayatı için düşündüğü devlet modelini anlatır. Günümüzdeki devlet felsefesi üzerinde temel kaynaklardan biri olması açısından önemlidir. Aynı zamanda mutluluk felsefesi üzerine yazılmış bir metindir. Eser Platon tarafından yazılmıştır. Fakat eserde Platon'un hocası olan Socrates'in konuşmaları yer almaktadır. Platon, "Devlet" adlı eserinde ideal devletin nasıl olacağını belirtmiştir. Bu devlette insanlar üç sınıfa bölünmüştür; Çalışanlar (işçiler, çiftçiler, zanaatkarlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler. İşçi sınıfı çalışıp üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler sınıfı toplum içinde güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunur. Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir. Bu toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir. Ayrıca bu toplumda Kadın-Erkek eşitliği mevcuttur. Platon’un açtığı bu ütopik devlet anlayışı yolu, gelecekte hem doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur. Doğu felsefesinde böyle ütopik bir devlet anlayışını Fârâbî’de görmekteyiz.” Bir düşünsene Deniz Evrim, kitabın yazılmasından yaklaşık 2500 sene sonra içinde yaşadığımız toplum hala devleti tanımlamaya çalışıyor. Bence çalışmıyor bile. Daha çok 2500 senelik birikimi yok etmek için çırpınıyor. Eflatun, yöneticinin erdemi bilgeliktir demiş. Sen ortada bir bilgelik görebiliyor musun? Yönetici daha fazla güç için cahilliği örgütlüyor. Bilge adam, bu gün örgütlediği insanların hüsrana uğradığı zaman kullandığı cahil öfkesini bilmez mi? Evet sevgili oğlum, çalıntı bir fikir ile sana mektuplar yazacağım. Anladım ki düşüncelerimi anlatacak bir insana ihtiyacım var ve benim için o kişi sensin. Eğer vaktin olur da, cevap yazarsan, sevinirim. Olmaz ise de canın sağ olsun. Ben sana yine yazarım. Baban.

Diğer Haberler