Bu kadar yeteneğe pes denir doğrusu! Olayı gazetelerden takip ederken aklıma Tevfik Fikret’e atfedilen bir hikâye geldi. Zamanın birinde Tevfik Fikret bir İngiltere ziyareti sonrası anılarında, İngilizlere övgülerini dile getirirken ve şu İngilizler ne yetenekli insanlar, tren garında hamallık yapanlar bile süper İngilizce konuşuyor diye yazmış.
Türk polisi tüm gücüyle adamın arkasına düşmüş ama ara da bulasın. Adam bir gün Karabük’te, ertesinde Hatay’da, sınırı geçti dendi ve bir bakıyorsunuz adam direnişçilerin safında Esad’a karşı özgürlük mücadelesi veriyor. Ve sonrası, ya kendisi bu kadar savaş yeter diyor ya da Suriyeli direnişçiler bizde dilsiz bir Türk mücahit var diyerek MİT’i bilgilendiriyor ve sonrası da Türkiye’ye tekrar girerken sınır kapısında Türk polisi tarafından yakalanıyor.
James Bond namı diğer 007 İstanbul’da hayatta bir daha film çekmek istemez. Bence haklı da, film yapımcıları milyonlarca dolar harcayarak, en bilgili adamlarını öne sürerken, Türkiye’de kağıt toplayıcılığı yapan ve arada bir tiner çeken birisi, macerada Amerikan ve İngiliz devletinin tüm imkanlarını kullanabilen 007’ye taş çıkartıyor.
Öpmek istedim, direnince kafasına taşla vurdum diyor cinayet sanığı Laz Ziya. Zaten hep böyledir. Surlarda gezen kadınları öpmek isterler, kadın direnince de, hemen orada onu indiriverirler.
Onu dediğime bakmayın, isimsiz birinden bahsetmiyorum, kadının adı var. Amerikan vatandaşı amatör fotoğrafçı Sarai Sierra. 33 yaşındaki Sarai fotoğraf çekmek için iki küçük çocuğu ve kocasını ülkesinde bırakıp, hobisi için taa İstanbullara geliyor. Tabii öyle lop diye uçağa binmiyor, internet üzerinden arkadaşlar ediniyor, anlaşılan otelleri sevmiyor ki, kendisine bir erkeğin yanında kalacak ev ayarlıyor. Günahı söyleyenin üstüne, ev sahibi Taylan K. ile beraber bile oluyor. Memleketimizde kadın erkek eşitliğinden dem vurup, Atatürk’ün verdiği hakları bile savunamayan hanımlara, ellerde ne cesaretli kadınların olduğunu da bu arada hatırlatalım.
Sarai son model İPhonu ile İstanbul manzaraları çekiyor ve bunları da hemen internete yerleştiriyor. Bu arada İPhonun bataryası bitmiş olmalı ki, hemen bi gidip Hollanda’da doldurayım ve buralara gelmişken bir de şu Almanları göreyim diyor. Sonra yine İstanbul ama bu defa Sarai’den haber alınamıyor. Kara haber çabuk duyulur ya hemen FBI, MİT ve İstanbul polisi devreye giriyor ve Sarai Sierra’nın cansız bedenini İstanbul surlarında buluyorlar.
Olay aydınlanmış görünüyor. Adi bir cinayet davası. Tutanaklara, İstanbul’da bir tinerci Amerikalı turist kadını başına sert bir cisimle vurarak öldürdü diye geçiyor ve kamu vicdanı rahatlıyor. İşte burada, sol omzumdaki mahşer suratlı canlı, uyan uyan, vicdan elden gidiyor diye yine böğrümden dürtmeye başlıyor.
Şeytanın gör dediğini görmeyeceğim ama aklım da şeytana arka çıkınca, yapacak başka bir şey yok. Bu ne biçim iştir, neden kimse fotoğraf çekmek için IPhon ile İstanbul’a gelinmeyeceğini söylemiyor. Bize tinercinin teki olarak sunulan katil zanlısının polisle haftalarca kap kaç oynaması hangi akıl ve mantıkla açıklanıyor! Ve İstanbul polisinin olaya ilgisi, neden bütün olanaklar bu esrarengiz olay için seferber ediliyor! Bu faili yakalama arzusu yerli mallarda neden böyle depreşmiyor!
Türkiye çekim merkezi olmaya devam ederken, rivayetler metrekare başına düşen yabancı istihbaratçı sayısının ekonomik büyüme rakamlarını solladığını fısıldıyor. Anlayacağınız yabancı istihbaratçı patlaması yaşıyoruz!