Boşu boşuna millete umutlandırmayın. Siz yeni bir devlet kuramazsınız. Devlet kurabilmek için öncelikle bir ulus bilinci gerekiyor. Siz de bulunan bilincin adı ulus değil, ümmetçiliktir. Ayrıca birbirleri ile ilişkisi varmış gibi ikisini şıkça karıştırıp, en azından düşünen milletin zekası ile de alay etmeyin.
Sizin asıl marifetiniz iktidarı ele geçirmek ve onu kendi maddi ve manevi çıkarlarınız için kullanmaktır. Bunu yapmak için uyguladığınız siyasetin adı popülizmdir. Tarihte bunu yapan ne ilksiniz, ne de son olacaksınız.
Şimdi sırasıyla yukarıdaki sözlerin altını veya içini dolduralım.
İktidarı ele geçirmek için önünüzde meşru olan yolu, yani seçimle iktidar yolu açıktı.
İşinizde gayet kolay oldu. 2002 genel seçimlerinde üç koalisyon ortağının barajın altında kalması ile hükümet altın tepsi içinde avucunuza konuldu. Koca Yayla çadırından Bahçelinin, erken seçim istiyoruz diye bağırmış olması da hala açıklığa kavuşmuş değil. Birileri arkasında Amerika var diyor.
Ali Babacan’ınız vardı, akıllı adamdı ve Kemal Derviş’in Ecevit’e zorla kabul ettirdiği bütün ekonomik önlemleri harfiyen uyguladı. Planlar işe yaradı, halk ekonomik rahatladı. Arkasından da iktidarda kalabilmek için uyguladığınız siyaset biçiminin adı da katıksız popülizmdir. Burada bütün söylemler seçmenin cebine odaklı olur ve bırakınız yapsınlar, bırakınız kazansınlar tipi liberal laflar ile kamunun malları militan yandaşlar arasında dağıtılır. Peşkeşlerin sınırı yoktur. Bunun için genelde belediye, ihale bütçeleri ve özelleştirmeleri kullandınız.
Ama iktidar olmak size yetmedi.
Her pahasını devleti de ele geçirmek istiyordunuz. İşte büyük dramınızda bundan sonra başladı. Burada, alışık olduğumuz takıyyenin yanında Emevi ve Abbasi halifelerinin taktiğini uyguladınız. Rakiplerinizi yok etmeyi aklınıza koyduğunuzda, önce onları kafir ilan edersiniz, sonra da ortadan kaldırma sürecine geçersiniz.
Bürokratik oligarşi
Elinizdeki en verimli koz, “bugün git, yarın gel” anlayışı ile yıllardır mağdur edildiğini düşünen insanların öfkesinin devlet mekanizması üzerine yoğunlaştırılmasıydı. Bu yapı size de direndi ama onları, bürokratik oligarşi diyerek, kolayca kafir ilan edebildiniz.
Darbeci Atatürkçüler
Geldiğimiz noktadan bakarsak, Atatürkçülere karşı hiçbir siyasetiniz başarılı olamadı, onları hiç yenemediniz. Yendiğiniz tek yapı, Atatürk’ün kurduğu parti diyerek siyaset yapan CHP’nin yetersiz yöneticileridir. Kasetli siyaset dönemi de bir şekilde açıklığa kavuşacaktır.
Bu arada aklımdayken şunu da söyleyeyim, seçimlerde hep galip gelmeniz, sizin başarınız değil, muhalefet partilerinin başarısızlığıdır. Muhalefet partilerini kolayca bertaraf etmeniz, devlet içindeki Atatürkçülerin umutlarının kırılması, bir kısmının teslim olması ile sonuçlandı.
Fetöcülerin darbe girişimi sonrası Atatürkçülüğe sarılmanız, yenemediğinizin en bariz göstergesidir. Çünkü ümmetçiliğiniz ile Atatürk’ü yan yana oturtamıyorsunuz.
Monşerler
İktidarınız döneminde Türk Devleti’ne en büyük zararı dış politikada verdiniz. Bunu da Türk diplomatları devre dışı bırakarak yaptınız. Soylu kelimesine denk geldiğini düşündüğünüz monşer tanımlaması ile Dışişleri Bakanlığı büyükelçilerine ve diplomatlarına karşı öfke oluşmasını ve onların geri planda kalmasını sağladınız. Türk dış politika geleneğini terk edip, günü birlik kararlar ile Türkiye’nin izole edilmesini sağladınız. İsrail ve Rusya ile anlaşma sağlanmadan önce sadece Katar ve Suudi Arabistan ile ilişkiniz kaldı. Eğer bir gün sorgulaması yapılırsa, hangi geleneğe göre Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud'un ölümünde ulusal yas ilan edildiğini de öğreneceğiz. Böyle bir şey Türk tarihinde yok.
Askeri vesayet
AKP iktidarını yazan tarihçilerin en çok zorlanacağı alan burası olacak. Darbeci diye suçlayıp hapislere attığınız adamların sizi darbeden kurtardığını anlayamayacaklar. Özellikle de devleti bir dini cemaate teslim etmenizi yorumlamak için, hem sizin hem de Fetullah Gülen’in seceresini çıkaracaklar. Ellerinde Türk bayrakları demokrasi nöbeti tuttuğunu iddia eden seçmenlerinizin, papaz huzurunda günah çıkarır gibi, suçlarınızı Allah’a havale etmenize sesi çıkarmaması hayretle karşılayacaklar.
Okumamışların okumuşlara karşı öfkesini körükleme
Siyasi terminolojide buna cahil öfkesinin örgütlenmesi deniyor. Ezilmişliğin, itilmiş kakılmışlığın birilerine fatura edilmesinin diğer adı. Okumamış kardeş, okumuş kardeşinden nefret eder duruma getirildi. Sanki devletin geri kalmışlığının sebebi okumuşların devlet kadrolarında olmasıymış gibi gösterildi. Sanki devletin bürokratlar köylü çocuğu değilmiş de, İngiliz soyluları arasından devşirilmiş gibi hedef haline getirildiler. İşte bu nedenle de devleti Fetöcülere teslim etmek zorunda kaldınız. Çünkü parti yapınız devleti yönetmeye yeterli bilgi kapasitesine sahip değildi.
Değerli yalnızlığın getirdiği panik
Stratejik derinlik diyerek, stratejik körlüğü sağlayan ilk Türk hükümeti olarak tarihe yine geçme becerisini gösterdiniz. “Nerede kalmıştık” manşetleri ile yurttaşlara pazarladığınız Rusya ilişkilerinde normal bir bakış açısı mevcut mu? Yaptığınıza halk dilinde “tükürdüğünü yalamak” denir. Gerginlik sürecinde yapmayacağız dediğiniz her konunun tersini yapıyorsunuz. Aynısını İsrail ile yaptınız. Dün kara dediğinize her şeye bugün ak diyorsunuz. Eski İsrail politikanızın çok ekmeğini yediniz, şimdiki siyasetinizi belki biraz da hak ödeme olarak görüyor olabilirsiniz. İsrailliler de artık, her başı sıkışan müslüman liderin kendilerine saldırmasına alışmış olmalı. Nasıl olsa, sonra masaya oturup istediklerini çatır çatır alıyorlar.
Ruhunuzda özgürlük yok
1980 öncesi solcu söylemlerden birisi, “Ne Amerika, ne Rusya, bağımsız Türkiye” idi. Bu söz size uymuyor. Ruhunuzda illa bir cephede yer alma mevcut, daha da ötesi, birilerinin adamı olmayı tercih ediyorsunuz. Baktınız Batı yüz vermiyor, koş Doğu’ya, Doğu yüz vermiyor hadi Avrupa Birliği. Ve rest çekmeler. Devletlerin mahalle kültürü ile yönetilemeyeceğini öğrenmek için Türk tarihine ve hatta uzağa gitmeden Cumhuriyet Tarihi’ne bakmanız yeterli olacaktır. İç siyasette, benden olmayan herkes kafirdir diyebilirsin ama dış politikada ya o, ya ben diyemezsin. Kendiniz ne yapacaksınız, merak ediyorum. Yakın zamanda, ya Esad, ya direnişçiler ikilemi ile karşı karşıya kalacaksınız.
Hep iktidar oldunuz ama devlet olamadınız
Sık sık kendinizin de söylediği gibi muhalefetsizlik sorunundan dolayı 2002 yılından bu yana her seçimi kazanıp, iktidar oldunuz ama devlet yönetimine hakim olamadınız. Bu siyaset ile de olma şansınız yok. Çünkü devlet kültürünü Türk tarihinde değil, Arap tarihinde arıyorsunuz. Başkalarının cetveli ile çizilmiş ülkelerde hangi devlet kültürü olabilir diye soranınız da çıkmıyor. Daha da ilginci, devlet kültürü günü birlik siyaset ile oluşmaz. Devletlerin dikkate alınması ve saygı duyulması gereken gelenekleri mevcuttur. Seçmenden oy alınca bundan muaf olacağınızı zannettiniz. Devlet kültürü konusunda iyice naçar kalıyorsanız, yeni dostunuz İsrail’e, bu kadar Arap devleti ile nasıl baş ediyorsunuz diye sorarsanız, 60 yıllık devlet geleneğimiz diyeceklerdir.
Oturup sizi kötülemek için bunları yazmadım. Her ülkenin tarihinde sizinkine benzer dönemler olur. Ama iktidarların her zaman bir dönüm noktası da vardır, işte şimdi siz oradasınız. Bugün vereceğiniz kararların etkileri uzun ve birçoğunun geriye dönüşü olmayacak. İster muhalefet ile ortak hareket edin, ister etmeyin ama Türkiye Cumhuriyeti’ni üç günlük bir devlet gibi yönetme yaklaşımından vazgeçin. Avrupa Birliği’ne rest çekecekseniz, çekin, Amerika ile kavga edecekseniz, edin ama başkalarını Türk Devleti’nin ciddiyetinden şüphe edecek noktaya getirmeyin. Devletler hep aynı saflarda duracak diye bir kural yok ama devlet gibi duracakları konusunda bir kural vardır.