Kaybedenler kulübünün bedhahları
Atasözleri çoğu zaman taşı gediğine oturtur.
Bazen uzun anlatımları kısaltır, bazen de yanlış anlamaları düzeltir. Yüzyılların birikimi ve tecrübesi ile ortaya çıkmış bu kısa cümleler, laf kargaşasını azaltır, anlamayı algılaması en kıtlara kadar götürür ve bazılarının da kendilerini daha düzgün ifade etmesini sağlar.
Kimileri de atasözlerini internet ortamında kullanmayı spor haline getirerek, farklı olduklarını dünya aleme göstermeye çalışırlar.
Malumunuz, Facebook sayfası olmayan kişi artık adamdan sayılmıyor. Ve hatta emekli öğretmenin “DEĞERLİ DOSTLARIM BU YEDEK SAYFAM OLDUĞU İÇİN KULLANMIYORUM.” diye yazdığını görünce, yaratılan kimliklerin yedeklendiğini bile görüyoruz.
İşte bütün özel bilgilerimizi ve aile fertlerimizin kare kare fotoğraflarını dost ve düşmanla paylaştığımız bu sanal dünyada bazıları güzel sözler ile gündemi yakalamanın, kendini önemsemenin peşindeler.
Konunun başı yine kaçıyor gibi ama aslında birazcık bel altında kalan bir atasözümüz ile konuyu bazı komşularımıza getirecek ve diyecektim ki, “başkasının organı ile gerdeğe girilmez”.
Yani, komşularımız Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve Ermenistan’ın adlarını kaybedenler kulübüne yazdırmasının mantığını paylaşmak istiyorum.
Yunanistan 1981, Kıbrıs Rum Kesimi de 2004 yılında AB üyesi oldular.
Her ikisi de AB kaynaklarını toplumsal zenginleşme yönünde kullanarak, yurttaşlarının refah payını hızla yükselttiler.
Hatta kişi başına düşen gelir miktarları ile bizim müzmin AB savunucularına bolca malzeme bile verdiler.
Dahası, parayı gören bazı Kuzey Kıbrıslı Türkler de hızla Rum vatandaşlığına geçerek Schengen sınırlarını aşma mutluluğuna eriştiler.
Meğersem kazın ayağı öyle değilmiş.
AB’nin zengin ülkeleri üretmeden tüketen komşularımızı sürekli borçlandırıyormuş. Tabii, bir noktaya geldiğinizde deniz de bitiyor. 2008 krizi ile komşuların sürekli cepten yediği ortaya çıktı ama sermaye de bitmişti.
Geldiğimiz noktada, Almanya ve Fransa gibi güçlü ülkeler komşuların batmasına müsaade etmediler ama onların geleceğini ipotek altına almayı da unutmadılar.
Doğu komşumuz Ermenistan’da da durum çok farklı değil.
Hatta Ermenistan hem kel hem de hödük. Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini işgal etmeyi hak sayarken, Türkiye’den son yüz yılın hesabını sorma peşinde.
İtirazım yok, sorsun sormasına da, onlar Türkiye ile uğraşırken çok güvendikleri müttefikleri Fransa ve Rusya çaktırmadan ülkeyi sömürge haline getirdiler. Ülkeyi öyle kendilerine bağladılar ki, Ermenistan’ın tek başına ayakta kalma şansını sıfırladılar.
Şimdi biz bu komşularımızın AB üyeliğini ve güçlü müttefiklerini kullanarak yıllarca önümüze engeller koyduklarını, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını unutmalı mıyız?
Aslında engelleri koyanlar başkaları, onlar sadece maşaydı diyenleriniz olacak ama başkalarına maşalık yapmak affedilir bir durum mu yani?
Umarım, komşularımız başkasının gücü ile yiğitlik yapmanın kendi geleceği satmak olduğunu anlamıştır.
Onların bu durumu, yine sırtını başkasının gücüne dayayarak Cumhuriyet tarihini mahkeme önüne çıkarıp, onunla hesaplaşmak isteyen dahili bedhahlara bir ders olur!
İsterse olmasın.
Suçlu suçsuz içeri tıktıkları insanların ahı bir gün onlara geri dönecek ve hatta Hanefi Avcı’ya yaptıklarından daha absürd suçlamalara muhatap kalacaklar!
Aynı derenin suyundan beslenen Murat Karayılan şimdiden dosyaları açmaya başladı bile…