Sevgili oğlum,
Referandum süreci kızışıyor.
Bazıları ölüm kalım mücadelesi değil diyor ama sanki iktidar partisi kendisi için öyle görüyor. Çünkü başbakan ve cumhurbaşkanı hayır oyu vereceklere karşı çok sert cümleler kurup, ağır ithamlarda bulunuyorlar.
İktidar partisinin kurucusunu başkan yapmak için istediği bir anayasa değişikliğinde ısrar etmesi anlaşılır ama karşı çıkanlara terörist demenin mantığı yok. Mantık demişken aklıma bir önceki anayasa referandumu geldi.
Biliyorum çoğu insan o günleri unuttu veya hatırlamak dahi istemiyor ama o zaman çok farklı bir yapı mevcuttu.
2010 yılında sen daha küçüktün, oy hakkın da yoktu.
Evet diyen grupları sana söylersem zaten olayı çok komik bulacaksın. O yıllarda şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan başbakandı ve Fetullah Gülen Cemaati ile kavgalı da değildi. AKP-Cemaat ilişkileri alım balım gülüm gidiyordu. Ve hatta AKP’de siyaset yapan veya iktidara yakın durmak isteyen insanlar Gülen için “hoca efendi” demeden lafa başlamıyordu.
Şimdi Fetö avcılığı yapan Antep milletvekili Şamil Tayyar, sol gözünden ameliyat olan Fetullah Gülen’in sol gözüne bile geçmiş olsun twitleri atıyordu. Öyle komik günlerimiz olmuştu yani.
Fetullah Gülen Amerika’da oturup ülkenin televizyon kanallarından müritlerine sürekli talimat yağdırıyor ve mezardaki ölülerin bile götürülüp evet oyu verdirilmesini istiyordu. Anlayacağın o zamanlar kimselerin Fetö’den şüphelendiği yoktu.
Cemaatin 17-25 Aralık 2015’de hükümete karşı yaptığı operasyon sonra taraflar birbirine aniden düşman oldular ve iktidar yanlısı hukukçular bu süreçte Fetullah Gülen Terör Örgütü diye bir tespitte bulundular.
Bir daha Fetö lafını duyarsan, terör örgütünden bahsettiklerini bil isterim.
17-25 Aralık operasyonunu nasıl yapıldı biliyor musun?
İşte tam da 2010 referandumunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapısını değiştiren anayasa maddesine göre atanan savcı ve hakimler yaptılar. Bu maddeyi şimdi yeniden iptal etmek istiyorlar.
O günlerde bir de “yetmez ama evet” diyen adamlar türemişti.
Anayasanın 26 maddesini değiştirdiler ve bunu teokratik devlet ile hesaplaşma olarak pazarladılar. İktidarın bu trenine bazı solcular ve liberaller balıklama atladılar. Onlar da devletle hesaplaşmak istiyordu ama kandırıldıklarını bir türlü itiraf etmediler. Onlardan bazıları da şimdi hapiste. Şu anda muhaliflerin Türkiye’de işleyebileceği tek suç var. Ya PKK ya da Fetö terör örgütünü desteklemek. Tutuklanan muhaliflerin hangi teröristi desteklediğine herhalde savcılar karar veriyor.
Sayın Erdoğan, en azından kandırılınca, kandırıldım diyor.
Cumhurbaşkanı 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, Rabbinden ve milletinden affını diledi.
Rabbinden diyorum, çünkü Rabbinin bizim bildiğimiz Allah olup olmadığına emin değilim. Müslüman olduğunu her fırsatta söylüyor ama bir Müslümanın yapmaması gereken davranışlar sergiliyor. Müslümanların kutsal kitabı Kuran insanların, benden olan ve olmayan diye ayrılmasını yasaklıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendinden olmayanlara iyi gözle bakmadığını her fırsatta gösteriyor.
Kim dedi, nasıl, nerede dedi bilinmiyor ama terör örgütü PKK’da 6 Nisan referandumunda hayır diyecekmiş. En azından başbakan ve cumhurbaşkanı böyle diyorlar. Muhtemelen bunu HDP’nin referandumda hayır diyeceğini açıklamasından çıkarıyorlar.
İnsanoğlu çok unutkan oğlum, çok!
Son üç, dört sene içerisinde PKK ile Oslo görüşmesi yapıldı, protokolleri basına sızdırıldı. Abdullah Öcalan’ın kaldığı İmralı adasına gidip gelen vapurların sayısı bile belli değil. Ve sonra PKK üyelerini Habur sınır kapısında karşılayıp, çadır mahkemelerde pişmanın demeyen teröristleri salıveren hakimleri, türkücü Şivan, Barzani, HSDP milletvekilleri başbakan ve bakanların katıldığı Diyarbakır toplantıları ve en son Dolmabahçe Sarayı’nda devlet temsilcileri, bakanlar ve milletvekilleri huzurunda okunan Öcalan bildirisini ve Türkiye’nin her yerinde devletin parasıyla ve maaşıyla toplantılar yapan “akil adamlar” gördük.
İşte şimdi iktidar partisi bütün bunları hatırlamıyor. Parti hatırlamayınca, tabii destekleyen insanlar da hatırlayamıyor. Bunlar sana garip gelmiyor mu Deniz Evrim?
Geliyorsa bile bunun bir açıklaması olmalı. İnsanlar yanlışlarını hatırlamayı sevmez ve beyin de bunları ya unutur ya da en ücra köşesine sıkıştırır.
Biliyor musun, 2010 referandumunda HDP’de evet oyu vermişti.
İşte şimdi Cumhurbaşkanı ve Başbakan 16 Nisan referandumunda hayır oyu vermek isteyenleri, teröristler ile aynı safta duruyorsunuz diyerek, teröre destek vermekle suçluyorlar. Sen anlayabildin mi bunu?
Madem böyle bir çıkarım yapılabiliyor, o zaman iktidar partisi 2010 referandumunda teröristler ile aynı cephede durmuş olmuyor mu?
Mantıklı bulmuyorsun, değil mi?
Haklısın. Olayın zaten bir mantığı yok.
Toplum olarak bu günlerde mantıkla hareket etmiyoruz oğlum.
Bu bizim için, insanlar için, ülkemizi için hiç iyi değil.
Sana diyeceğim şu ki, insanın bir duruşu olmalı. Ve bunu da günlük çıkarlarına göre değiştirmemeli. Eğer bu duruş kaybolursa, yarın birileri gelir önüne yeni fırsatlar atarlar ve seninle istedikleri gibi oynarlar. İşte o gün, benim prensiplerim, ilkelerim var diyemezsin.
Mektubuma son verirken, akıl ve vicdanın yolunu hiçbir zaman kaybetme oğlum demek istiyorum. Bunları kaybedersen, insanlığını da kaybetmiş olursun!
Baban.