Eşimin yanından geçerken eli elime değdi, abdestim bozulur mu hocam diye soruyor seyirci.
Hoca ne desin ki şimdi. Soru Haydar Dümen’e gelse, anlamını yitirmez ama din adamı ne diyeceğini pek bilemiyor. Buna rağmen pes etmiyor hoca ve konunun absürdlüğünü bile bile cevaplıyor.
“Bu senin aklından geçenlere bağlı kızım.”
Evet, mesele ne yaptığımız değil, yaparken aklımızdan ne geçirdiğimiz. Yani bizi biz eden eylemimiz değil, asıl biz eden niyetimizdir.
Başbakan her akşam bir iftarda ve her iftar yandaşların kanalında canlı yayında. Kandil gecelerinde okunan mevlütlerin televizyon kanallarından canlı yayınlandığını biliriz ama canlı iftar yayınına devri Recep’te rastlıyoruz. Zannedersiniz başbakan teravih namazı öncesi oruç tutmanın iyiliklerini anlatacak.
Nerede?
Başbakan Gezi Parkı eylemcilerini suçlamak ve onlara yeni yakıştırmalar bulmakla, muhalefet partisinin kötülüklerini anlatmakla meşgul.
Başbakan iftar yemeklerini rakipleri ile hesaplaşmak için kullanıyor. Yurttaşlara karşı uygulanan şiddeti savunuyor. Nefislerini kırmak için oruç tuttuklarına inanan sözüm ona dindarlar da başbakanı dinledikçe coşup alkışlıyorlar.
Din adamlarının günah ve sevabı dinen yeniden tanımlaması gerekiyor. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığının fetva vermesi kaçınılmaz.
Eğer başbakanın iftar yemekleri sonrası öfkeli konuşmalarında söyledikleri doğruysa, bize öğretilen din külliyen yanlış. Allah rızası için tutulan oruç sonrası kendinden olmayanlara öfke ve kin kusmak, bizim bildiğimiz dinde yok. Devri Recep’i anlamak için ya yeni din yorumu ya da ustanın Ebu Leheb ordusunun bir neferi olmak için çırpındığını görmek gerekiyor.
Ahmet Hakan başbakana hitaben “Mağdur olma hakkını biraz da başkalarına bırak” demiş.
Başbakan hep mağdur, hep başkaları suçlu!
Hakkını arayan da, polis kurşunu ile ölen de, tava tencere çalan da suçlu. Suçlu olmayan sadece ve sadece başbakana her şartta destek veren, onun dağıttığı kamu kaynaklara uzun hortumlarla bağlı her devrin adamları.
Başbakan iftar yemeklerinde çıkıp, ey cemaat-i müslümin, ben iktidarım ve tabii ki beni iktidara getirenlere hizmet edeceğim ve özümden olmayanları kendimden saymayacağım dese, inanın buna itiraz eden olmaz.
Hayır, başbakan yaptıklarının dinen doğru olduğuna da inanıyor. Bırakın doğruluğunu, dini bir vecibe gereği bir araya gelen insanların karşısında, başka insanlara ağır ithamlarda bulunmayı dini bir görev gibi ifa ediyor. Sanki Allah fitnecileri, münafıkları ve onları övgü ile dinleyen zındıkları görmüyor?
Evet sayın başbakan, biz Geziciyiz, Kemirici, Direnişçi, Cumhuriyetçi, Kemalist, Ulusalcıyız ama Cumhuriyeti kuranlara ayyaş diyecek kadar nankör ve vicdansız değiliz.
Ve biz, sizin iktidarınızdan önce İslam dininde vicdan sahibi olmanın en büyük erdemlerden biri olduğunu bilirdik. Meğer yorum farkı varmış.
Vicdansızlığı, insanları itibarsızlaştırmayı da dinin gereklilikleri içine sokabilen zındıklar burnumuzun dibinde yaşıyormuş da biz göremiyormuşuz.
“Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.” (Hicr suresi 75. Ayet)
Niyete gelin sayın başbakan niyete.
Siz her gece kameraların karşısına geçip, sizden olmayanlara kara çalarken, insanlar arasına nifak tohumları ekerken niyetiniz nedir, niyetiniz?
Bilesiniz ki, yolunuz din yolu değil, köprübaşı tutan haramilerin yoludur! “Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun”!