Yazarlar

    Lütuf

post-img
        Cumhurbaşkanı Erdoğan 16 Temmuz günü Fetö darbesini kastederek “Şu olay var ya, Allah’ın bize büyük bir lütfudur” demişti. Bu sözünün anlamını da, Fetöcü çetenin artık deşifre olduğu ve darbecilerin mahkemelerde yargılanmasının kolay olacağı olarak açıklamıştı.         Aradan geçen üç ay sonunda, darbe girişiminin sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından değil, diğer parti başkanları tarafından da bir lütuf olarak algılandığını bizzat gördük.         Sırasıyla gidersek, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe girişimi gerekçe göstererek çoktandır peşinde olduğu devletin yeniden yapılandırılması için düğmeye bastı. Gerekçesi basit. Devleti darbecilerden temizleyelim. Kimse de çıkıp, darbecileri devlet kadrolarına kim yerleştirdi diye sormadı. Gelişmelerin farkında olmadan cahillik edip bu tür soru sorma gafletinde bulunanlara da CHP yerleştirdi deyip,  onları da susturdular.         Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasındaki Türk Devleti modelinin bizim şimdiye kadar alışık olduğumuz devlet modeli ile örtüşmediğini artık herkes biliyor. Cumhurbaşkanı Yeni Türkiye söylemi ile de bunun altını zaten sık sık çiziyor.         Yaklaşık yüz yıllık geçmişi ve bin yıllık geleneği olan devletin kimyasal yapısını değiştirmek istiyorsanız, bir şekilde anayasa ve kanunların üzerine çıkmanız ve size muhalefet edenleri de kafir  ilan etmeniz gerekir. Yapılması gereken de olağan üstü hal ilan edip yasaları devre dışı bırakmaktı. Oldu mu, oldu. Hatta ikinci üçüncü ay uzatması bile yapıldı. Demokrasi, hukuk falan filan diyenler zaten hemen Fetöcü damgasını yiyorlar.  Evet, Erdoğan haklı, darbe girişimi Allah’ın Erdoğan’a bir lütfudur.         Sanki gerçekten araştırılacakmış gibi bir de 15 Temmuz darbe girişimi araştırma komisyonu kuruldu. İktidar partisinin durumu ortada ama CHP Genel Başkanı nedense komisyona Ömer Süha Aldan, İlhan Cihaner gibi ağzı laf yapan eski savcılar dururken, Sezgin Tanrıkulu, Aykut Erdoğdu gibi işin erbabı olmayan milletvekillerini gönderdi. Araştırma Komisyonu üyeliği bir tür savcılık değil mi, tecrübe gerektirmez mi?         Bunun bir rastlantı olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.         CHP Genel Başkanı zaten 20-21 Ağustos 2016 tarihlerinde seçimli bir baskın kurultayı yapmak istiyordu. Kurultay salonu el altından ayarlanmıştı bile. Allah’ın lütfu işte, 15 Temmuz gecesi Fetöcüler darbe girişiminde bulununca CHP merkezi salon rezervasyonunu sessiz sedasız iptal etti.         Farkındayım, bu bilgiyi şimdiye kadar duymamıştınız. Şüphesi olanlar varsa, gitsin genel merkeze sorsun.         Hadi bunu geçelim, il başkanları ve özellikle milletvekilleri arasında çok konuşulan, Nisan 2017’de erken genel seçim var, bilgisini CHP genel merkezi neden yaymaya çalışıyor?         Tek açıklaması var, o da taraflar arasında korku salmak.         Taraflar kim diye merak ediyorsanız, anlatayım efendim.         CHP’in içi kaynıyor. Milletvekilleri genel başkana isyan bayrağı çekmiş durumda.         Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu parti içi görevlendirmelerde asalete değil, kendisi için tehlike oluşturmayacak insanlara göre tercih yapıyor diyorlar. Genel Başkan Yardımcılarının siyasi duruşu ve yeterliliği olmayanlar arasından seçildiğini söylüyorlar. Hele genel sekreterin parti içinde esamesinin bile okunmadığını iddia ediyorlar. İşin aslına bakarsanız, adamı parti yöneticileri bile tanımıyor.         Bu şartlar altında doğal olarak genel başkanın başkanlığı tartışmaya açılmış, parti grubu ve parti meclisi cadı kazanı gibi durmadan kaynıyor. Ateş az yavaşlasa Muharrem İnce Yalova’nın kızılcık ağaçlarından kestiği yeni odunları atıyor. Fikri Sağlar odun ile de yetinmiyor, halis Toros kalaslarını kazanın altına durmadan sıkıştırıyor.         Hayatın doğal akışı içinde bulunduğun yere hak etmeyerek gelirsen tavşansındır, en küçük gürültüde bile irkilirsin. Kılıçdaroğlu’da ortama uygun bu refleksleri gösteriyor.         Makamı kaybetme korkusuna kapılan Kılıçdaroğlu, ben korkacağıma onlar korksun diyerek erken seçim söylentilerinin yayılmasını sağlıyormuş. Başbakan Binali Yıldırım’ın sürekli erken seçim olmayacak demesine rağmen yandaş medyanın erken seçim söylentilerinin nereden beslendiğini şimdi anlayabiliyor musunuz!         Milletvekillerini susturma mantığı da gayet basit.         1 Kasım 2015 tarihinde ilk defa vekil seçilenler Nisan 2017’de iki yıllarını dolduramayacakları için emeklilik haklarından faydalanamayacaklar. Bunun yanında son kurultayda genel başkana mevcut delegasyon ile kurultaya gitme yetkisi verilmedi mi, verildi tabii. Verenler şimdi oturup niye verdiklerini düşünsünler.         Yok, yok daha fazla CHP detayı yazmayacağım. Buraya sadece Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin son bölümünden kısa bir alıntı koyacağım.   Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!         Şimdi bu ahval ve şerait içinde vazifesi Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmak olan bu yoldaşların damarlarında muhtaç oldukları asil kanın mevcut olup olmadığına siz karar verin.         Asil kan demişken Devlet Bahçeli’nin unutulması mümkün mü.         15 Temmuz darbe girişiminin en çok faydasını görenler arasında Bahçeli’yi sayarsanız muhtemelen itiraz eden çıkmaz. Sanki darbe girişimi değil, şans topu. Dört genel başkan adayı dört bir yanını sarmışken, şimdi teker teker partiden ihraç ediliyorlar. Bırakın adayları, onlara sempati gösteren il, ilçe başkanlarını bile görevden alınıyor. Mahkemenin atadığı kurultay kayyum üyeleri fetöcülükten içeri giriyor, sonra tekrar salınıyor. Yani kurultay istiyorum diyen ve ona destek veren herkes bir şekilde sahanın dışına atılıyor. Sonra fiili durumu meşrulaştıralım çıkışı. Bahçeli için Allah’ın bundan daha büyük lütfu olabilir mi? Bahçeli’ye yürü kulum, kim tutar seni diye mektup gönderilecek değil ya.         Madem buralara kadar geldik, bir de şu Gülen konusunda aklıma takılan bir soruya değineyim istiyorum. Hayır, hayır. Devleti Fetöcülere zaten iktidar partisi teslim etti falan demeyeceğim. Benim merak ettiğim konu şudur: Madem Gülen Amerika’nın adamı, Hizmet Hareketi Amerika’ya hizmette kusur etmezken darbe girişimi sonrası deşifre oldu, Amerika gibi bir süper güç Türkiye gibi bir ülkede mühadil olacabileceği ve kendisine hizmet eden örgütsüz kalamayacağına göre, Gülen Cemaati’nin yerini şimdi hangi ılımlı veya ılımsız cemaat alacak sorusunu düşünmekten gözüme uykular girmiyor.        Aranızda derdime çare olacak birisi varsa, lütfen yardım etsin.  

Diğer Haberler