Yazarlar

Eski Bursa Köleleri

post-img
Daha bir asır önce Bursa’da insanların çarşı pazarlarda bir mal gibi satıldığını biliyor muydunuz? Yakın zamanlara kadar filmlerimizde, tiyatrolarımızda dadı, kalfa, arap bacı gibi adlarla anılan köleler bugün nerede? Bu yazımızda Bursa’da, bir asır öncesine kadar bir araba, bir traktör gibi satın aldığımız kölelerin hayatlarından söze edeceğim... İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan kölelik, bir insa nın bütün varlığı ile bir başka sının tasarrufunda bulunması ydı. Önceleri savaş esirliği ile ortaya çıkan kölelik, zamanla toprağa bağlı kölelik ve ev içi hizmeti köleliği biçiminde ge niş bir kullanım alanını içine almıştı. Bu yapısıyla da yüzyıl lar boyu varlığını sürdürmüştü. İlk Çağ devletlerinin hemen tümünün temelinde kölelik yatmakta. İlk Çağ’ın hukuk kurallarında da en büyük yeri, köle ile köle sahipleri arasındaki ilişkiler almakta. Feodalizmle bir ara ortadan kalkan kölelik, 19. yüzyıldan sonra gelişen kapitalistleşme sürecince tekrar sahneye çıktı. Batılı sermayedarlar, kapitalist çiftliklerde ucuz işgücü olan köle emeğinden yararlanma yoluna giderek, köleliği tekrar canlandırdı. Bu nedenle Afrika kıtasında başlayan köle ticareti, 50 milyon Afrikalı insanın yaşamına mal oldu. Dinlerin köleliğe bakışları Ünlü filozof Eflatun: “Adaletsizlik, özgür adama daha çok yaraşır, bu suretle daha güçlü, daha efendi olur” derken, Aristo ise; “Köleler, mülkiyetin bir parçası olarak efendisine aittir; Nasıl ki bir alet cansız ise, köle canlı bir alettir.” görüşünde. Yahudilik ve Hıristiyan dinleri de, kölelik kurumunu kaldırmaz. Hıristiyanların dinsel metinlerinde efendilerin, kölelerini azat etmelerini değil, fakat iyi davranmalarını öğütler. İslamiyet döneminde de kölelik tamamen kalkmamış, ancak kölelere daha şefkatli davranılması öğütlenmişti. Bu konuda Hz. Muhammed’in veda hutbesi örnek gösterilebilir. Nitekim İslam ülkelerinde kölelik şeriat yasalarına göre hukuken mümkün olduğu için yüzlerce yıl yaşamış, hatta bu nedenle de dünyada köleliğin en son kalktığı ülkeler olmuştu. Osmanlı’da kölelik Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında devletin en önemli geliri savaşlarda elde edilen köle geliri idi. Belgelere göre Fatih döneminde Osmanlı Devleti’nde 200 bin köle bulunduğu tahmin edilmekte. Osmanlı devletinde, biri Sudan’dan, diğeri Kırım ve Kafkaslardan gelen çok işlek bir köle ticareti vardı. Devlet köle satışlarından hatırı sayılır gelir elde etmekteydi. Bu yolla esir satıcılığı da denetlenmişti. Peçevi tarihine göre: “Hadım Süleyman Paşa’nın bin kölesi vardı. Hayrettin Paşa’nın oğlu Mehmet Paşa’nın ise, 6.200 kölesi olup bu sayının içinde cariyeleri yoktu.” Köleler, hukuksal işlemler yapmak, medeni haklarını kullanmak ehliyetine haiz değillerdi. Başkasıyla evlenmemiş olan cariye, sahibinin bir nevi metresi durumundaydı. Nitekim 16. yüzyılın ünlü tarihçisi Gelibolulu Mustafa Ali: “Erkeklerin parası yettiği kadar cariye satın alıp zevklenmesine şeriat izin vermiştir” demektedir. Osmanlı Devleti, yabancı devletlerin zorlamasıyla, 1856 yılında köleliği resmen kaldırılmıştı. Ancak, yine de ülkemizde kölelik, Cumhuriyet’e kadar bir şekilde sürdü. Örneğin I. Dünya Savaşı içinde şeyhülislam tarafından hazırlanan “Katab-ü Nafakat” adlı yasa tasarısında da, köle ve cariyeler hakkında hükümlerin bulunmaktaydı. Bursa Köle Pazarı Bursa, 14-15. yüzyıldan bu yana kölelerin yoğun olarak bulunduğu bir kentti. Bu nedenle İstanbul’dan sonra en önemli Esir Pazarı da Bursa’daydı. Ulucami doğusunda bulunan Bursa Esir Pazarı’nda günde ortalama 17 esir satılıyordu. Belgelere göre yılda Bursa’da 6 bin civarında köle satışı yapıldığı anlaşılmakta. Nitekim 1489 tarihinde Bursa Esirpazarı Yasaknamesi adıyla bir de kanun çıkarılmıştı. Ancak Bursa Esir Pazarı, çok daha önceden beri vardı. Nitekim 1484 yılındaki bir sicilde, kölelerden alınan vergilerin toplanması işi Bursalı bir Yahudi’ye verilmişti. Avrat Pazarı olarak da anılan Bursa Köle Pazarı, Kepecioğlu’na göre 1742 yılına kadar faaliyetini sürdürmüştü. Oysa 1844 yılında bile Bursa’da 8 köle satıcısı ile bir Köle Pazarı Kethüdası vardı. 1830 yılındaki ilk nüfus sayımında ise sadece erkek olarak 130 kadar köle vardı. Cariyelerle bu sayının 500 kadar olduğu sanılmakta. Hatta bizzat Padişahın bile Bursa Esir Pazarı’ndan hem köle aldığına, hem de sattığına dair birçok kayıt bulunmakta. 1501 tarihli ihtisab yasasına göre, esir pazarında satılan cariyelerinin yüzlerine allık ve kızıllık sürmeleri ve yüzünü süsleyerek satmaları yasak edilmişti. Nitekim “Kabusname” yazarı, oğluna köle alırken şöyle öğütlüyor. “Sakın şehvetini bastırmadan köle alma. O zaman şehvetini gidermek için çirkin de olsa köleye yüksek para verirsin” diye uyarıyor. Bazen de köleler marazlı çıkınca sahibine geri veriliyordu. 1916 yılında, Vakit gazetesindeki anılarında Esirci Leyla Hanım: “Beğenilen cariyelerin uykusunu denemek için bir gece müşterilerinin evinde bırakılmak adetti” dedikten sonra bu olayın sakıncalarını şöyle anlatır: “Özellikle levent denilen serseriler, bir kapora vererek, esirci kadınlardan cariye alır, odalarına götürüp günlerce (cinsel ilişkide) bulunduktan sonra beğenmediklerini söyleyip geri getirirlerdi” demekte. Bazen de, borcunu ödemeyen Bursalı tüccarlardan Mehmet’in gibi, borcuna karşılık iki Boşnak cariyesini rehin verirdi. Köleler pazarlarda alınıp satıldığı gibi, çocuklara miras olarak bırakılır, hatta bazen de hediye olarak verilirdi: 15. yüzyılın sonlarında kendisi de bir azatlı olan Hayrettin, Bosnalı cariyesi ile eşyasını, kızı Ayşe’ye çeyiz olarak vermişti. Belgelerde, Bursa’da kaçan çokça köleye de rastladık. Kölenin sahibinden kaçması iyi görülmezdi. Hatta bir hadise göre: “(Müslüman) köle kısmı, efendisinden kaçtığı zaman kıldığı namaz kabul olmazdı.” (Riyazü’s-Salihin III, s.279) Bazen de özgür kişiler köle diye yakalanır, o zaman da özgür olduğunu kanıtlamaya çalışırdı. Hele hele sarışın ve mavi gözlü iseniz, işiniz çok daha zordu. Belgelerde sırf, böyle bir tipi olduğu için yakalanan çok sayıda hür insana rastladık. Sürgün ve köle köyleri Orhan Gazi ve I. Murat döneminde, Rumeli’de ele geçen kölelerin büyük bölümü, aileleriyle birlikte özellikle Karacabey bölgesinde yerleştirilmişti. Bu köleler, sultanların sığır ve koyunlarını yetiştirir, Saray’ın ihtiyacı olan üzüm, sirke vb. ürünleri sağlardı. Bursa’da böyle kurulmuş 30’un üzerinde köle köy vardı. Bazen sultanların dışında, Beylerin de köle köylerine rastlanılmakta. Örneğin Ahmet Paşa, kiraladığı boş arazide, satın aldığı kölelerle bir köy kurmuştu. Adeta bir köle çiftliği kuran Paşa, burada kadın ve erkek köleleri çiftleştirip kölelerin sayılarını arttırmak istemişti. Benzer bir durum da, Bursa yakınlarında eski Hasboğa köyünde yaşanmıştı. Karagöz adlı bir kişi, köyde çalıştırılmak üzere 3.200 akçeye, devlet adına bir cariye ile köle satın alıp çiftleştirmiş, sonra da doğan ikizlerle bir likte bu köle aile satmış. Bursa’daki vakıflar ile tekke ve zaviyelerde bile çokça köle bulunduğu belgelerden anlaşılmakta. Bursa köleleri şimdi nerede? 15-16. yüzyıllarda Bursa şehrinde yaşayanların yüzde 12’sinin evinde kölesi bulunduğu belgelerden anlaşılmakta. 30-35 bin kişinin yaşadığı bu yüzyıl Bursa’sında, 6.500- 8.000 köle olduğu tahmin edilmekte. Bursa’daki bu kölelere ne oldu derseniz? Onlar değil, ama torunları şimdi aramızda. Çünkü her yıl yüzlerce köle Bursa’da azat edilmekteydi. Çoğu Avrupalı olan bu köleler kısa zamanda Bursa’da iş-güç sahibi olduğu ve Bursa’nın ekonomisine katkı sağlamaktaydı. Çünkü Bursa kölelerinin çoğu, belirli bir dokuma karşılığı özgür kalıyor, sonra da kısa zamanda zenginleşiyordu. Örneğin 16. yüzyılda; Hoca Sinan, kölesi Sloven asıllı dokuyucu Şirmerd’i on gülistani kemha yapma şartıyla, kendisi de eski bir köle olan Karagöz, kölesi Yakup ile 30 parça altınlı kadife dokuması karşılığı anlaşmıştı. Yine kendisi eski bir Bursa Kimin Şehri 161 Bursa Kimin Şehri_Bursa Kimin Şehri 13.04.2013 00:56 Page 161 köle olan Yakup’un kölesi İvaz ile 30 parça altınlı kadife dokunması şartıyla, eski bir köle olan debbağ Hacı Hayreddin’in 2 cariye ve 3 erkek kölesi ile belirli oranda yapacakları dokuma karşılığı azatlık/özürlük sözleşmesi imzalamıştı. Böyle binlerce kölenin, Bursa’da özgürlüğüne kavuşup zenginleşmişti. Bursa’daki kölelerin bir kısmı ise özgür olmadan bile, bir aile ferdi gibi olmuştu. Öyle ki, kadı sicillerindeki belgelerde, kölelere bağışlanan malların oranı oldukça yüksekti. Kölelerin yaşayışlarını inceleyen H. Sahillioğlu, 15-16. yüzyılda Bursa’da ölenlerin yarısının azatlı(köle kökenli) olduğunu belirlemişti. Hüseyin Özdeğer de yaptığı bir araştırmada, 1489-1640 tarihleri arasında yaşamını yitiren tereke(veraset) sahiplerinden yüzde 28’inin köle ve azat edilmiş köle olduğunu saptamıştı. Bu araştırmalar sonucu ortaya çıkan sonuç sizi ürkütebilir. Çünkü bu sonucu göre, neredeyse Bursa’nın yarısının köle kökenli olduğu gibi bir sonuç çıkıyor. Belki de bu nedenle, ailelerimizin tarihini, geçmişini aramak için çok çaba göstermiyoruz. Ben cesaret edip ailemi araştırdım... Eski kölelerin baba adı Abdullah’tır. Yani Allah’ın oğludur. Ailemin şeceresini, en fazla dört-beş kuşak geriye kadar bulabildim. Üstelik bir dedemin adı da Bosnalı Abdullah... Acaba benim dedelerim de, Bursa Esir Pazarı’nda üç kuruşa satılan köle miydi? Dedem köle de olsa, her zaman iyi bir Bursalı olmuştu. Ama nedense en kötü koşullarda bile sadakat içinde ve kaderciler... Her türlü sömürü ve baskılar karşısında ise tepkisizler... Sanırım benim ailemin eski bir Bursa kölesiydi...

Diğer Haberler