“Bu göl, İznik gölüdür...
Durgundur...
Karanlıktır...
Derindir...
Bir kuyu su gibi, içindedir dağların”
Ünlü şair Nazım Hikmet, doyulmaz güzellikteki İznik gölünü
böyle anlatır. Gerçekten de İznik gölü; şairin dediği gibi
kuzeyden Samanlı, güneyden Katırlı dağları ile kuşatılmış
bir kuyu gibidir. Sanki dağlar, güzelliklerini saklamak için
kuşatmış gölün çevresini. Göle de, dağların arasındaki onulmaz
güzellikteki geçitlerden ancak ulaşılabilinir.
Aslında gölün oluştuğu bu çukur, tıpkı İzmit Körfezi gibi,
bölgedeki depremlerle oluşmuştu. Çok önceleri Sakarya ırmağı
Karadeniz’e değil, İznik gölü üzerinden Gemlik Körfezi’ne
akarmış. Bu bir söylence değil, A. Tanoğlu ve S.
Erinç’in uzun yıllar yaptıkları araştırma sonunda hazırladıkları
bir akademik tezdir. İşte göl, bu akarsuyun olasılıkla bir
deprem sonucu yön değiştirmesi sonucu oluşmuş. Ve İznik
Gölü de bu çöküntü alanda oluşmuş. İşte bu depremler sırasında,
bazı kentlerin İznik gölünün serin suları altında kaldığı
söylenir. Sanki sırlarını gizlemek ister gibi...
İznik Gölü’nde bir günlük seyahat
Ülkemizin en güzel köşelerinden biri olan İznik gölü, Bur-
sa’ya 45 uzaklıkta olup, 45 dakikada bu gizemli güzelliğine
ulaşabilirsiniz. Bursa’dan Gemlik’e doğru gelirken, Katırlı
dağlarını aştığınızda, şair Orhan Veli’nin söylediği gibi;
“Gemlik’i göreceksiniz, sakın şaşırmayın!..” İçinizi ferahlatan
Gemlik Körfezi’nden sonra, Karsak Boğazı’ndan geçerek Gölyaka
köyünde İznik Gölü’ne ulaşırsınız.
Gölün batısında Orhangazi, doğusunda ise İznik kenti ve
ovası vardır. Gölü çepeçevre kuşatan bir karayolu bulunur.
Bu nedenle göle ziyarete gelenlere, gölün çevresinde bir tur
atmasını öneririm. Çünkü gölün dört bir yanında da, ayrı güzellikler
vardır.
Zeytin ağaçlarıyla kuşatılmış yollardan, bir köyden girip
başka bir köyden çıkarak yol alırsınız. Uzaktan uzağa sık
ağaç kümeleri, köylerin yerlerini işaretleyen birer levha gibi
görünür. Göl çevresindeki köylerin tümü de yerli köyü olup
yüzyıllardır o güzelim mekânı terk etmemişler. Sırtlarını, güvenli
buldukları dağlara verip gözlerini gölün gizemli görüntüsüne
dikmişler.
Solois’ten Sölöz’e...
İznik Gölü köylerinden en ilginci Sölöz köyüdür. Bu köyün
kuruluşu, Yunan mitolojide ayrıntısıyla anlatılır. Ünlü Herkül’ün
de içinde olduğu Argonotlar, Gemlik Körfezi’nde mola
verdikleri sırada, Arganotlardan Solois adlı kahraman, bu
köyün içinden akan Koca Dere’ye, ümitsiz bir aşk sonucu
kendini atıp yaşamını yitirmişti. Çünkü bir tanrıçaya âşık olmuştu.
Solois’in ölüme üzülen Thesus, burada Phtopolis
kentini kurulup dereye de Solois adı verilmişti. Sölöz adı da
buradan gelmişti. Kasabadaki 3-4 katlı muazzam birkaç asırlık
ahşap konakları yakın zamanlara kadar ayaktaydı.
Bu ahşap evlerin daha güzellerini, biraz ilerdeki Paşapınar
ve Narlıca köylerinde de görebilirsiniz. Paşapınar köyünden
göle doğru toprak yoldan giderseniz, sazlıklar arasındaki balıkhaneler
ile ağlarını telaşla toplayan balıkçıları görebilir-
siniz. Ancak, Narlıca Köyü’ne gelmeden asfalt yola çıkmalısınız.
Çünkü gölün çevresinde dolaşan yol üzerinde, gölün
en güzel manzarasını Narlıca köyünden görebilirsiniz. Bir
de, daha ilerdeki Balarım ile gölün kuzeyinde bulunan Boyalca
köyünden de gölün seyri çok hoştur. Gölün çevresini
dolaşırken buralarda bir çay molası verip doyumsuz güzellikteki
İznik gölünü görebilirsiniz.
Gölün çevresini dolaşırken, gümüş renkli zeytin ağaçları
çevrenizi görmenizi engeller. Ülkemizin en lezzetli sofralık
zeytinleri, işte bu gölün çevresinde yetişmektedir. İznik’e
yaklaştıkça, zeytin ağaçlarının yanı sıra bağlar ve salkım salkım
üzümler karşılar sizi. İznik’in Müşkile üzümleri, yüzyıllardır
ününü sürdürmektedir. Narlıca köyünden sonra işte
bu üzümlere adını veren Müşküle köyüne çıkarsanız, o eski
bal kokulu üzümleri değil ama dünyanın en güzel zeytinlerini
yiyebilirsiniz.
Aslında izlediğiniz bu yol, 2 bin yıldan beri kullanılan antik
bir yoldur. I. yüzyılda ünlü Roma imparatoru Neron bu yolu
tamir ettirmişti. Yol üzerinde, göl kıyısında büyük ve ilginç
bir kaya kütlesi vardır. Sarıkaya, gölün hemen yanından yükselen
müthiş bir kaya kütlesidir. Biraz ilerde belki bundan
daha ilginç olan Karacaka’yı görebilirsiniz. Göl ile yol arasında
olan bu kayanın üzerinde, Bizans devrinde yapılmış
bir kale kalıntısı vardır. En üstünde de, Roma devrinden
kalma bir mezar. İşte bu iki bin yıllık Roma yolunun bozuk
yüzeylerinde aracınız sıçrarken, 17. yüzyılda, aynı bozuk
yoldan geçerken kızan ve bu nedenle İznik kadısını öldürtmüş
olan Sultan IV. Murad’ı anımsamayı sakın unutmayın...
Batı Anadolu’nun en eski yerleşimi
Göl çevresi, çok eski çağlardan beri yerleşime tabi olmuştu.
Bugün göl çevresinde beş önemli höyük vardır. Batıda
Ilıpınar ve Hacılar Tepe, Yeniköy altında Tepecik,
Çakırca köyü yakınlarında Höyücek ve Çiçekli köyünde de
Körüstan höyüklerinde, tarih öncesine ait yerleşim alanları
bulunmuştur. Bunlarından Orhangazi yakınlarında, göle 1
km uzaklıkta, verimli bir pınarın yanında kurulmuş olan Ilıpanar
höyükte, 1976 yılından sonra Hollandalı bir ekip tarafından
kazı yapıldı. Üst üste 12 yerleşim alanı ortaya
çıkarılan bu höyük, yapılan araştırmalar sonucu, güneybatı
Anadolu’nun en eski yerleşim alanı olduğu ortaya çıkarıldı.
Göle Gemlik üzerinden gelirseniz, Samanlı ve Katırlı dağları
arasındaki, Karsak geçidinden geçeceksiniz. Bu geçit boyunca,
göl ile körfez arasında Karsak deresi bulunur. Bu
derenin ağzında oluşan ovada, binlerce insanın öldüğü birçok
savaş olmuştu. Roma imparatorluğu için 13 Şubat 194
tarihinde, Niger ile Severus, Gürle Ovası’nda kıyasıya savaştı.
Onbinlerce Roma askeri burada telef oldu. 1097 yılında,
Avrupa’nın dört bir yanından gelmiş, Haçlı
ordusundaki onbinlerce genç de, yine bu ovada yatıyor. Nice
kavimlerin akınlarını ve savaşlarını görmüş olan bu yerler,
şimdi sessiz ve özgürlük içinde...
1097 yılında, Kılıç Aslan’ın yönetimindeki İznik’i uzun
süre kuşatan Haçlılar, kenti alamayınca, Gemlik Körfezi’nden,
100 savaşçı alabilecek büyüklükte gemileri, bir gecede
İznik Gölü’ne Karsak Boğazı’ndan taşımışlardı. Ve
aylarca direnen İznik’i ancak böylece almıştı.
2. yüzyılda yaşamış Plinius, bu derede iki yönlü cereyan
oluşturduğunu yazarken, I. yüzyılda yaşamış Starbon ise,
dere civarında kuru yerler kazılıp, yerin altından balık çıkarıldığını
yazıyor. Sanırım göl suyu o tarihlerde, yer altından
süzülerek, Gemlik Körfezi’ne akıyordu. Şimdi neden ısrarla,
suya ihtiyacı olan Cargill fabrikasının, tam da Starbon’un sözünü
ettiği yerde kurulduğunu anladınız mı?
İznik Gölü’nün yuttuğu şehir...
Balıkçılara göre, İznik Gölü’nün altında batan bir kent varmış
ve halen balık ağları bu kentin minarelerine takılırmış.
Suyun berrak, havanın durgun günlerinde minareleri çıplak
gözle görürlermiş. Bu söylence yüzyıllardır süregelir. Hatta
16. yüzyıl ünlü tarihçilerinden Hoca Sadettin Efendi’nin “Tacü’t-
Tevarih” adlı kitabında bile. Bu kitaba göre, gölün içindeki
kenti, Nuh’un oğlu Sam’ın, Tufan’dan sonra kurmuş. Ve
bir afet sonucu göle gömülmüş.
Aslında söylencenin bu denli yaygın olması boşuna değildir.
Çünkü, gerçekten de İznik Gölü’nün altında bir şehir
var!.. Belki de birden de fazla... Gölün batısında, “Kapak” bölgesinde
bulunan antik Basilinopolis kentinin kalıntıları ve
iskelesi bu söylencelerin kaynağı olmuştur. Nitekim son yıllarda
suyun düzeyi düşünce, gölün yüzelli metre kadar
içinde, kemerli ve kesme taş ile yapılmış antik iskele ortaya
çıkmıştı. 1950’li yıllardan önce ise bu kalıntılar, 700-800
metre kadar gölün içinde olduğu düşünülürse, balıkçıların
bu söylenceyi çıkarmakta hiç de haksız olmadığı anlaşılır.
Basilinopolis, 365 yılında, Roma imparatoru Julian’ın annesi
Basilina tarafından kurulmuş, adı da buradan gelmişti.
Bu kent olasılıkla, 9. veya 10. yüzyıldaki bir depremle yok
olmuştu. Çünkü Basilinopolis’le ilgili bilgiler, bu yüzyılda birden
bire kesilmekte. Antik kaynaklarda, yok olan 4-5 kent
arasında bu kent de saymaktadır.
Sölöz’de kurulmuş olan Pythopolis kentinin sonu da, tıpkı
Bassilinopolis gibi olmalıdır ki, bu da yok olan kentler arasında
geçmektedir. Nitekim Paşapınar ile Heceler köyü arasında,
göl içinde oldukça yoğun kalıntılar bulunmakta. Yine
Karacakaya’nın hemen önünde, gölün içinde bir hamam ile
500 metre kadar daha ilerisinde, gölün içinde 6-7 metre
uzunluğunda 4-5 sütunun da yer aldığı önemli yapıların kalıntıları
var. Benzer kalıntılar, Yeniköy altında da bulunmakta.
Herkül’ün erkek sevgilisi Hylas’ı yutan dere
Gölün fazla suları, Karsak deresi ile Gemlik körfezine ak-
maktadır. İ.Ö. 12. yüzyılda Argonotlar, Kolkhis ülkesine altın
postu aramaya gittiklerinde, Gemlik’te mola vermişlerdi.
Söylenceye göre; Argonotlardan Herkül’ün (Herakles) güzel
dostu Hylas da, bu dereye su almak için indiğinde, kendisine
âşık olan su perileri tarafından kaçırılmış. İşte bu nedenle
Hylas adı da bu dereye verilmiş... Belki de bu nedenle, derede
tutulan balıklar bu kadar tatlıdır...
İznik Gölü’ne gelip de balık yemeden gitmek olmaz. Gölün
tertemiz suyunda çok lezzetli balıklar yetişir. I. yüzyılda yaşamış
Strabon’dan Evliya Çelebi’ye kadar, İznik gölünü ziyaret
eden tüm gezginler, gölün ünlü balıklarından
sözetmişlerdir. Sazan, akbalık, kızılkanat ve dev cüsseli yayın
balıklarını, gölün dört bir yanında bulunan tertemiz kır gazinolarında
yiyebilirsiniz. Ancak evinize götürmek isterseniz,
o zaman yolunuzun üzerinde bulunan Çakırca köyüne
uğramanız gerekecek. Zeytin ürünün getirdiği zenginlik nedeniyle
sanırım, göl çevresindeki çok az köy balıkçılık ile geçinir.
Bu köylerden en önemlisi Çakırca’dır. Gölde son
yıllarda kerevit avı da çok önem kazanmıştı. Ancak, son yıllarda
gölde gümüş balığının çoğalması bir tehlike yarattı.
Antik dönemde Ascania Limne olarak anılan İznik Gölü,
Homeros’un ünlü “İlyada”‘sında bile yer alır. Gölün özellikle
Orhangazi yakasında, Türkiye’nin en geniş ve en güzel piknik
alanı ile karşılaşacaksınız. Bir tarafı çamlık, diğer yanı
tertemiz gölü, Türkiye’nin her yerinden binlerce insanı
çeker kendisine... Günübirlik dinlenme alanları dışında çadır
turizmine de açıktır. Burada her tür sosyal tesisler bulunur.
İznik Doğal Parkı
Gölün batı bölgesi, 1950’li yıllara kadar bataklıktı. Yapılan
setlerle suyun taşması engellenmiş ve bataklık kurutulmuştu.
Gölün su düzeyi, yıllara göre büyük farklılıklar göstermektedir.
Özellikle birkaç yüzyılda bir, suyun alçalıp
yükselmesi sunucu, gölün özellikle batı bölümü, 2 km kadar
daha genişlemektedir. Prof. Dr. İlhan Kayan da yaptığı araştırmada
bunu doğrulamıştı.
Gölün dört bir yanında gezerken, büyük ve ilginç kuşlara
rastlarsınız. Karabatak adı verilen kuş, göl çevresinde en sık
karşılaşacağınız kuştur. Göl çevresinde, çok değişik kuşların
barınması için bir gurup çevreci çalışma sürdürmektedir.
Ancak bugün Mensucat Fabrikası arazisi olan ve “paltak” denilen
mevki, adeta doğal bir müze gibidir. Sadece kuşlar
değil, çok değişik hayvan ve bitki topluğunun bulunduğu bu
bölge tez elden korum altına alınmalıdır. Gölün çekilmesiyle
oluşan kıyılar yağmacılara bırakılmamalıdır.
Gölün kuzeyindeki Keramet köyünde çok güzel bir doğal
ılıca vardır. Yolun hemen yüz metre yakınındadır. Doğal konumuyla
korunan ılıcanın bazı hastalıklara şifa olduğu söylenir.
Göl ile ılıca arasında sadece 200 m. kadar uzaklık
vardır. Sanırım, bir göle ve denize bu kadar yakın bir başka
ılıca yoktur.
Aslında İznik gölü güzelliği ve önemi nedeniyle yasalarla
tümüyle koruma altına alınmıştır. Ama ne kadar koruyabildik,
ne kadar koruyabiliyoruz?.. 10 yıl önceki uluslararası
veriler, İznik Gölü’nü dünyanın en temiz gölleri arasında
gösterirken, günümüzde kirlilik oranı çok yükseldi. İznik
Gölü çevresindeki tüm belediye ve muhtarlar, Orhangazi Belediye
Başkanı M. Turgut Ünlü’nün girişimleriyle birleşerek
sürekli toplantılar yapmasına karşın, günümüze kadar
somut adımlar atılamadı. Umarız bu girişimler sonucu, İznik
gölü, o eski berraklığına kavuşur...
Binlerce yıldır, insanların doğal çevreye zarar vermeden
yaşadığı ve bize bıraktığı bir dünya mirasıdır İznik Gölü.
O’nu, gökyüzü gibi berrak olarak gelecek nesillere bırakmak,
hem atalarımıza saygı, hem de çocuklarımıza bir borçtur.
Çevre kentler ve kasabalardan İznik gölüne ulaşmak ve bu
güzellikleri görmek hiç zor değildir. Hafta sonunda bir gün,
tüm bu güzellikleri görmenize yetecektir. İznik gölü, tüm sırlarıyla
sizi bekliyor...