Orhangazi ile Gemlik arasında, dağların arasında sıkışmış
çok hoş eski bir köy var. Karsak, Cumhuriyet öncesi Ermenilerle
Türklerin birlikte yaşadığı Bursa’nın sayılı köylerden
biri...
O yıllarda tüm Anadolu’da olduğu gibi, Karsak’ta da Türklerle
Ermeniler arasında, son derece iyi ilişkiler yaşanır,
dostluklar kurulur. Karsaklı Emin ile yine aynı köyden Ermeni
Kirbaki, çok ufak yaşlardan beri arkadaştılar. O tarihlerde,
sabah namazından sonra anneleri kalkıp komşuya
kahve içmeye gider, saatlerce sohbetler ederler. Ermeniler
ise, Türkçe’den başka bir dil bilmez, dinleri dışında tüm yaşantıları
Türk gibidir, ya da Türkler Ermeni gibidir...
Seferberlik sonrasındaki savaşlar sırasında, Türklerle Hıristiyanlar
arasında ilişkiler bozulup güven azalır. Devlet
otoritesinin azaldığı bu tarihlerde her köy, kendisini koru-
mak için çeteler oluşturur.
Karsak’taki Türk çetesinin başında Emin Ağa vardır. Karsak
çetesi, bir gün bir çatışamaya girer. Karşılarında bir Ermeni
çetesi vardır. Emin Ağa bakar ki, Ermeni çetesinin
başında çocukluk dostu Kirbaki var. İstemez, eli silaha gitmez
Emin Ağa’nın. Karşı tepede bulunan dostu Kirbaki’ye
seslenir:
“Dostum Kirbaki, seninle çok şeyi paylaştık, hadi git... Sana
silah sıkmaya elim varmıyor...” der.
Ermeni çetesine böyle bağırırken, Ermeniler korktuğunu
sanar Emin Ağa’nın. Silah sesleri tüm vadiyi çınlatır. Emin
Ağa iyi silah kullanır. Sevgili dostuna, bu durumda bile zarar
gelmesini istemez. Defalarca yalvarırcasına dostu Kirbaki’ye
seslenir. Çaresiz kaldığını hisseden Emin Ağa kayalığın arkasında
bulunan dostu Kirbaki’ye doğru mavzerini ateşler.
“Önce büyük bir çığlık duyulur, sonra da kayalığın arkasındaki
dostu Kirbaki’nin, toz bulutu arasında havalara sıçrayan
şapkası görür. O anda büyük bir elem içinde silahı düşer
elinden. Can dostu arkadaşını, kendi elinden öldüren savaşa
lanet eder. Kahreder kaderine...
Emin Ağa, yıllarca o anı unutamaz. Hele hele o dostu Kirbaki’nin
çığlığı hep kulaklarındadır. Yıllar sonra, sanırım
1970’li yıllarda, Yalova’da yazlıkta yaşayan bir köylüsünden
haber gelir Emin Ağa’ya. İstanbullu eski bir dostu onu görmek
istemiş.
Yalova’daki bir kahvede karşılaşır bu iki yaşlı. Emin
Ağa’nın karşısına oturan meçhul dosta dikkatle bakar. Başındaki
fötür şapkası ile bu gizemli dostu bir türlü tanıyamaz.
Hemen kendisini tanıyan meçhul dost, Emin Ağa’ya
hemen sorular sormaya başlar. Kendisini tanıtmaya çalışır.
Ancak nafile... Bir türlü hatırlayamaz. Yaşlandığını düşünür
önce. Meçhul dost Emin Ağa’ya seslenir:
“Ama ben seni tanıyorum, hem de çok iyi... Yıllardır seni
arıyorum. Yıllardır bu günü bekliyordum.”
Emin Ağa meçhul dostun bu emin tavırlarından daha da
heyecanlanır, kim olduğuna dair merakı gittikçe artar. Meçhul
dostu da, acaba tanır mı diye, bıkmadan usanmadan sorular
sorar. Ancak Emin Ağa karşısındaki bu meçhul dostu
asla tanıyamaz.
Belli ki meçhul dost, çocukluk arkadaşıydı. Tüm çocukluk
arkadaşlarını sayıyor, çocukluğunda geçirdiği anıları biliyordu.
Ama bir türlü meçhul dostun kimliğini çıkaramıyordu
Emin Ağa...
Bir ara, meçhul dostu sanki bir şey gizliyor gibi sıkı sıkı
sakladığı başını, şapkasını çıkararak gösterdi. İşte o zaman
kafasının tam ortasındaki kocaman yarayı gördü. O zaman
anladı ki bu meçhul dost, İşgal yılları sırasında öldürdüğünü
düşünerek yıllardır kahradolduğu çocukluk arkadaşı Kirbaki’den
başkası değildir. İki eski dost, sarıldılar. Emin Ağa,
eski dostu Kirbaki’yi gördüğü için, yıllardır çektiği vicdan
azabından kurtuldığı için çok mutlu olmuştur.
Orhangazi’nin Karsak köyünde geçtiği söylenen yarı fantastik
öykü, bir zamanlar bu coğrafyada yaşayanların din, ırk
ve dillerinin farklığının, insanlar arasında dostluk ve muhabeti
asla durdurmadığını anlatmak için söylengelir.
Bursa’ya Ermeniler ne zaman geldi?
Ermeni yazar Kevork Aslan’ın dediği gibi: “Tüccar ve vatansız
olan Ermenilerin dünyanın her tarafına göç etmesinin
en önemli nedeni, zengin ülkelerde para kazanma hırsıdır.”
Ermenilerin büyük bölümü, kendi istekleri ile ve bol para
kazanma hırsı ile Bursa’ya gelmişti.
Bizans İmparatoru Romen Diogenes, Selçuklulara karşı
alınan yenilgiden sonra, Ermeni derebeylerinin Doğu’daki
güvensiz tutumları nedeniyle Batı Anadolu’ya sürülmüştü.
Ermeniler, İmparator tarafından Kilikya’ya ve Balkanlara
kitle halinde zorunlu göçe tabi tutulmuştu. Kilikya Ermenileri
daha sonra da Kütahya’ya yerleşmişti. (Kaşgarlı, 1990:
145)
Orhan Bey, Bursa’yı başkent yaptıktan sonra Kütahya’da
yaşayan Ermenileri Bursa’ya davet edip koruması altına aldı.
Fatih Sultan Mehmet de İstanbul’u alıp başkent yaptıktan
sonra, Bursa’daki Ermenileri İstanbul’a davet etmişti. Hatta
1461 yılında İstanbul’da kurduttuğu Bağımsız Ermeni Patrikliğine,
Bursa’dan göç eden Hovagim’i atamıştı. İşte, asıl
vatanları doğuda olan Ermenilerin Batı Anadolu’ya geliş hikâyesi.
Bursa’da yaşayan Ermenilerin büyük bölümü sonradan,
16. yüzyıldaki Celali isyanı sırasında, Türklerle birlikte kaçıp
gelmişlerdi Bursa’ya.
Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında Bursa ve çevresinde Ermeni
ve gayrimüslim nüfus yüzde beşlerde iken bu oran, 19.
yüzyılın başında, kent içinde yüzde 35’e kadar yükselmişti.
Bursa’daki Gayrimüslim nüfus oranının artmasına, İslam nüfusun
savaşlarda telef olması kadar bölgeye, özellikle Doğu’dan
gerçekleşen Ermeni göçü etkili olmuştu. Bölgedeki
Gayrimüslim nüfus oranının yükselişinden tedirgin olan
devrin yöneticileri, bilinçli bir iskân politikasıyla bölgedeki
Müslümanların oranı yükselmişti. Özellikle 1877-1878 Osmanlı
Rus savaşı sonrasında halk arasında “93 Muhaciri”
denilen göçmenlerin büyük bölümü Hüdavendigar ilinde
iskân edilmişti.
Bursa’da ne kadar Ermeni yaşıyordu?
1608 yılında, Polonyalı Simeon’a göre Bursa’da 300 hane
Ermeni yaşıyordu. 1766 yılında C. Niebuhr, Bursa’da 1.200
hane Ermeni’nin yaşadığını yazar ki bu bir abartıdır. Ancak
gezginin kaldığı handa, namaz vakitlerini bir Hıristiyan Ermeni’nin
davul çalarak duyurduğunu söylemesi çok ilginç...
18. yüzyılda Evliya Çelebi’ye göre ise Bursa’da, yedi Ermeni
mahallesi vardı. Sanırım Çelebi, Ermenilerin yaşadığı
mahalle sayısını kastediyordu. Çünkü Ermeniler ile Türkler
karışık biçimde yaşıyordu. Ermeniler Karaağaç, Hacıbaba,
Karaağaç, Umurbey, Kapıcıoğlu, Bedreddin, İshakşah, Karamani,
Hacıiskender, Namazgah mahallerinde yaşamıştı.
Ermenilerin çoğu 19. yüzyılda Bursa’ya gelmişti. 20 yüzyılın
başında ise Bursa merkezde 6.529, Mudanya’da 54,
Gemlik’te 2.918, Orhangazi’de 21.546, M.Kemalpaşa’da 915,
Karacabey’de 887, İnegöl’de 6.868, Yenişehir’de 2.021
olmak üzere Bursa Sancağında 32.849, tüm eyalette ise
78.059 Ermeni yaşadığı belgelerden anlaşılmakta. En çok
Ermeni ise Orhangazi ilçesinde yaşıyordu. İlçe nüfusunun
üçte ikisi Ermeni idi. Bursa’daki Ermenilerin yarısı da yine
bu ilçede yaşıyordu. Orhangazi’deki tanık kişilerden aldığımız
bilgiye göre, ilk aşamada işçilik ve hizmetçilik için gelen
Ermeniler, daha sonra aileleri ve akrabalarını da getirmeleri
üzerine yoğun bir göç yaşanmıştı. Tıpkı bugünkü Anadolu
göçü gibi... Bölgeye gelen Ermeni nüfus o kadar artmış ve
dört-beş köye o kadar sıkışmıştı ki, Orhangazi’nin nüfusunun
1.600 olduğu 1890 yıllarda, ilçeye bağlı Ermeni Yeniköy’de
5.890 kişi yaşıyordu. Orhangazi’ya bağlı Yeniköy,
Ortaköy, Sugören, Yenisölöz, Yenigürle, Karsak ve Keramet,
Gemlik’in Benli köyü, İznik’e bağlı Hacıosman, Eskiören Kutluca,
Yenişehir’in Marmaracık, İnegöl’ün Yenice ve Cerrah
köyleri Ermeni idi.
Türklerle Ermenilerin arası çok iyidi...
Dedem, Orhangazi’ye bağlı Yeniköy’ün üzerindeki Beşpınar
köyüne yerleşen bir Boşnak göçmeniydi. 5-6 bin Ermeni’nin
yaşadığı bu köyde, çok az da Türk aile vardı.
Türklerle Ermeniler arasında çok sıcak ilişkilerin olduğunu
önce dedemden duymuştum. Hatta Yeniköylü Türk kadınları,
saatlerce kapı önlerinde erkek Ermeni komşusuyla konuşurken,
Müslüman olan göçmenlerin yanından geçerken
yüzlerini sakındıkları söylemişti.
Sadece dedem değil, onlarca yaşlı kişiden duydum bu
güzel ilişkiyi. Bursa’daki Ermenilerle Türklerin arası her
zaman çok iyiydi. Ta ki 19. yüzyıla, yani Batı sömürgeciliğinin
Türkiye’ye ulaşmadığı döneme kadar. Belgelerde de Bursa’daki
Ermenilerle Türkler arasında önemli bir soruna da
tanık olamıyoruz.
Dönemin gazete ve belgeleriyle de bu yakınlığı görebiliyoruz.
Hatta 1821 yılındaki Manisa Kadı Sicilinde geçen bir
olayda, Artin adlı Ermeni’nin haksız yere öldürülmesi üzerine
çoğu Türk olan 20 kişinin isyan ettiği görülmekte.
Bursa’da yayınlanan yarı resmi Hüdavendigar Gazetesi,
1869 yılındaki 82. sayısından itibaren bir tarafı Ermeni harfleriyle,
ama Türkçe olarak basılmaya başlanmıştı. Çünkü
Bursa’daki Ermeniler Türkçe’den başka bir dil bilmeyip
Türk kültürüyle bütünleşmişlerdi.
1909 Ermeni Olayları sırasında da Bursa ve çevresinde
ciddi bir olay yaşanmamıştı. Tanin Gazetesimuhabiri Ahmet
Şerif, Anadolu’yu gezip, yerinde incelediği Bursa’da gördüğü
manzarayı şöyle dile getirmişti:
“Bursa’da Meşrutiyet’ten sonra, özellikle Hıristiyan vatandaşlar,
kent içinde tam bir emniyet içinde geziyorlar...
Bursa’da çeşitli dinlere bağlı kimseler birbirleriyle çok güzel
geçiniyorlar.”
Öyle ki, büyük bir karmaşanın yaşandığı I. Dünya Savaşı
sırasında bile Bursa Ermenileri, Bursalı hemşerilerine güvenip
Bursa’da kalmayı yeğlemişlerdi. Lozan Konferansı’nda,
Ermeni Komisyonu Başkanı Noradunkyan tarafından,
Tali Komisyona verilen bir raporda Bursa, Balıkesir ve Biga
Ermenilerinin 1915 yılında evlerinde kaldıkları yazılmaktadır.
Ermenilerin çalışkanlığı
Bursa ve çevresinde, sürekli olarak Hıristiyan nüfus artmıştı.
Osmanlı yönetimi, özellikle 93 göçmeni olan Kafkas
ve Balkan göçmenlerini, Bursa’daki Rum ve Ermeni köyleri
çevresinde yerleştirerek, dengelemek istemişti. Ancak Müslüman
göçmenlerin dışında, aynı oranda da Doğu’dan Ermeni
göçü olduğu anlaşılıyor. Bu dönemde Bursa’daki
Ermeni ve İslam nüfus arasındaki oranlar sürekli aynı kalmıştı.
Hatta Orhangazi’deki Ermeni nüfus daha da artmıştı.
Orhangazi Göçmen Komisyonu’ndaki dört üyeden ikisinin
Ermeni olduğuna bakılırsa, bölgeye Ermeni göçmenlerin de
geldiği anlaşılır.
Birkaç köye sıkışan Ermeniler, Bursa’daki her bir karış
toprağı değerlendirmek zorunda kaldı. Ermenilerin diktiği
zeytin ağaçları, bugün dahi bölge insanlarının kazancını sağlamakta.
Çok çalışkan olan bu insanlar Bursa’da kozacılığın
ve ipekçiliğin gelişmesini sağlayarak, 1896 yılında Türkiye’nin
en yüksek ipek üretimine ulaştılar. Bir süre önce Bursa’ya
işçi olarak gelen Ermeniler artık birçok ipek
fabrikasının sahibi durumuna geldiler.
1915 yılında, Türkiye’de faaliyet gösteren 41 ham ipek fabrikasının
20’sini Bursalı Ermenilerin elindeydi. Yine aynı tarihlerde
Türkiye’de faaliyet gösteren 6 ipek fabrikasının 3’ü
Bursalı Ermenilerin yönetiminde idi. Fabrikalarda çalışan
işçilerin de çoğu Ermeni idi.
Emperyalistlerin Ermeni oyunu
Osmanlı Devletinin son yıllarında Ermenilerin Batı Anadolu’ya
göçüşü daha da arttı. Bu dönemdeki artışın temel
nedeni Ermenilerin Batılı sömürgecilerin aracı rolü oynamalarıydı.
Osmanlı Devletinin para basım ayrıcalığını, yarım
yüzyıl bir Ermeni aile olan Düz’ler yürüttü. 1890’lı yıllarda
Cuinet, bu dönemde Ermeni tefecilerin yüzde 200-300 faiz
aldıklarını yazar. İlk aşamada Batılı sömürgecilerin Anadolu’daki
aracı rolünü üstlenen Ermeniler daha sonra kendi
işletmelerini kurarak Türkiye’deki diğer azınlıklarla birlikte
devletin ilk kapitalistleri oldular. 20. yüzyılın başında Osmanlı
Devletinde yatırılan toplam sermayede Ermenilerin
payı yüzde 15’e yükselir. Bu dönemde Türklerin payı sadece
yüzde 20’dir. 1876 yılındaki ilk mecliste de 14 Ermeni milletvekili
bulunur. Osmanlı Devleti’nde Türklere verilmeyen
ayrıcalıklar Ermeni ailelere verilmişti. Bunlardan Didion’lar,
III. Selim döneminden başlayarak ayrıcalıklarını sürdürdü.
Bu aile, Osmanlı Devletinde birçok fabrika kurup yöneticiliğini
yaptı. II. Mahmut döneminde Düzoğulları, Balyan aileleri
ile Kazaz Artin, kazandıkları ayrıcalıklarla Batı
Anadolu’da birçok işletmeler kurup yönettiler.
Biz bu oyunu görmüştük!..
19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Batılı ülkeler, Doğu’ya
doğru yaptıkları ticarette güvenebilecekleri Hıristiyan
Ermenileri aracı olarak kullandı önce. Sonra da onları kışkırttılar.
İşte size Ermeni sorunu...
Bugün Bursalılar eski Ermeni hemşerilerini saygıyla anıyor.
Halk Kütüphanesi’nin bulunduğu yerdeki eski büyük Ermeni
kilisesi ve yanındaki Bogosyan Okulu 1980’li yıllarda
yıkıldı ama Namazgâh Caddesi’ndeki Ermeni Katolik Kilisesi
sapasağlam ayakta. Yine Gürle ve Benli Ermeni kiliseleri
büyük ölçüde sağlam. Ermeni Mezarlığı ise Çamlıca’daydı.
Bursalı Ermenilerden içimize en derin izleri bırakan, ünlü
Ermeni müzisyeni olan Bimen Şen’dir. Çünkü o sadece Bursa’nın
değil, Zeki Müren gibi bir devrin en ünlü sanatçısıydı...
Önce Fransızlar geldi Bursa’ya, sonra diğer Batılı ülke temsilcileri...
Bu devletlerin en önemli hedefi, Ermenilerdi. Onları
kendi yanlarına çekmek için seferber oldu. Fransızlar,
Türkiye’deki ilk Protestan Ermeni misyon şubelerinden birini,
daha 1835 yılında Bursa’da açtı. Bugün Hocaalizade
Mahallesi’nde bulunan kilise, işte Fransızların Ermenileri
tahrik etmek üzere kurdukları misyoner kilisesi ve okuluydu.
Fransızların Bursa Konsolosu ile neredeyse tüm görevlileri
de bu nedenle Ermeni idi.
Türkiye’de Ermeni sorunu olarak anılan sorun aslında
1880’li yıllarda, emperyalist ülkelerin kışkırtmalarıyla gündeme
gelmişti. Oysa Ermenilerle Türkler, bu yıllara kadar
hiçbir sorun yaşamadan yüzlerce yıl birlikte yaşamışlardı.
Sadece doğduğum Orhangazi’de, yaklaşık 30 bin Ermeni,
Türklerle birlikte yaşadığı toprakları, yine Türklerle birlikte
terk etti. Türkler bir süre sonra geri döndü, ama Ermeniler
bir daha geri dönmedi...
Şimdi, bir zamanlar Türk ve Ermenilerin yüzlerce yıl birlikte
yaşadığı dedemin köyü Yeniköy’ü merak ediyorsanız
söyleyeyim. Eskisi kadar huzurlu değil. Son 20 yıl öncesine
kadar her hafta bir gencin öldürüldüğü ve nefretin hakim
olduğu bir kasabada durumundaydı. Bayramlarda alalacele
dedemin elini öpüp, kaçmak istediğim bir kasabaydı...
Yeniköy’deki bu şiddet ve nefretin nedeni nedir biliyor
musunuz? Selanik’in iki ayrı kasabası Vodina ve Drama kazalarından
gelenlerin hakimiyet savaşı... Bu yüzden yıllarca
Vodinalılar Dramalıların kahvesine gitmez, ayrı partilere oy
verir, birbirlerine asla kız vermezlerdi.
Sadece aynı ilin farklı kasabası olmasından başka farkı olmayan
Vodinalılarla Dramalılar arasındaki bu çelişki ve çatışmalar,
hiçbir zaman din ve ırkları birbirinden ayrı olan
Emenilerle Türkler arasında yaşanmamıştı...
Bugün insanlık için en değerli kavramlar olan ulus ve din,
insanları birbirine düşüren, çatıştıran değerler olmamalı.
Bursa’da yaşayan Türk ve Ermeniler arasındaki ilişkiler, insanlar
arasındaki en temel değerlerin evrensel değerler olduğunu
göstermekte. Sevgi, dostluk, dürüstlük gibi
kavramlar, dinlerin ve ulusların üzerinde, tüm insanlığı kucaklayan
değerlerdir.
140 Raif