Uygarlık ve kültür, hiçbir zaman ulusal değerlerle açıklanamaz.
Kültür ve uygarlık, tüm dünyanın oluşturduğu ortak
değerlerdir. Uluslar, insanlığın yarattığı ortak değerlere yaptıkları
katkılarla övünür. Türkler de, insanlık tarihi içinde
kültürel değerlere çok önemli katkı sağlamıştı. Türklerin yarattığı
bu kültür ve uygarlıkta, yeni vatan olarak seçtiği Anadolu
topraklarının geçmiş kültür ve uygarlığı önemli etki
yapmıştı.
Bu yazımızda, Türk dünyasının oluşturduğu özgün bir
değer olarak Bursa’nın tasavvuf kültürünü etkileyen unsurlara
değineceğiz. Roma döneminde Tanrılar dağı ve bir kehanet
merkezi olan Uludağ’a Olimpos denilmekteydi. Bizans
döneminde de Uludağ tanrısal etkisi sürmüş ve yüzleri aşan
manastırlarıyla bir Keşiş Dağı olmuştu. Osmanlı döneminde
Bursalılar da işte tüm bu kültürden etkilenmişti.
Keşiş’ten Derviş’e
Türkler, Orta Asya’dan gelirken getirdiği kültürel unsurlarına,
İran ve Arap kültürlerinin etkisini de katarak, Anadolu’nun
zengin kültürüyle bir senteze ulaştırmıştı. Bursa’ya
gelenler, burada Anadolu’ya özgü bir Türk kültürü oluşmuştu.
Orta Asya’dan gelen Türkler, eski din adamları olan
Şamanlarla birlikte Anadolu’ya gelmişti. Şamanlar, eski Türk
kültürüne, Anadolu’da binlerce yıl yaşanan mitolojik kültürü
de katarak, çok farklı bir İslam yorum ve anlayışı geliştirdi.
Şamanlar bir bakıma derviş oldu.
Türkler Bursa’ya geldiklerinde, onları Antikçağ tanrılarının
yerini alan Hıristiyan keşişler karşıladı. Çünkü Anadolu’nun
Aynaroz’u sayılan Keşiş Dağı’nda, Türkler
geldiğinde 147 manastır vardı. Türklerin gelmesinden sonra
manastırların yerini tekkeler, keşişlerin yerini dervişler aldı.
Türkler gelince, Uludağ’daki keşişlerin kaçip yerine dervişlerin
tekke kurduğu söylense de, 17. yüzyıla kadar Uludağ’da
tekkelerle Hıristiyan manastırlarının birlikte faaliyet sürdürdüğü
görülmekte.
Yaptığımız araştırmada, Uludağ keşişlerinin yaşam tarzlarıyla,
İslam dervişlerinin yaşam tarzları ve dinsel ritüelleri
de çok benzemekteydi. Bizans döneminde, tıpkı Osmanlı
devletinin kuruluşunda olduğu gibi, devletin resmi dinini
temsil eden ‘kilise’ ile aykırı düşünen ve şehirlerden uzakta,
manastırlarda yaşayan keşişlerin arası iyi değildi. Ancak
yine de keşişler, halkın üzerindeki nüfûzu nedeniyle, yöneticilerin
her zaman korktuğu kişiler olmuştu.
Uludağ’ın eski manastırları
“Uludağ’da yaşamış olan keşişlerle dervişlerin hayatlarında
sıkıfıkı bir benzerlik vardı. Dervişlik çilesi, inzivası,
orucu, amacı hatta kerametleri keşişinden farklı değildir.
Giysilerindeki ihmal, açlığa tahammül, amaçta birlik, kerametlerinde
benzerlik keşişle dervişi birbirinden koparılmaz
zincirlerle bağlar”
Çekirge’nin çok yakınında, güneydoğu yönünde, kalıntıları
yavaş yavaş kaybolan Pederler Manastırı vardı. Agoralar Manastırı
Bursa’nın batısında 3 km kadar uzağındaki bir dere-
nin kıyısındaydı. Agora metogueları arasında ikisi çok yakındı.
İnkaya köyünün doğusunda izlerine rastlanılan St.
Agopias ve Dobruca’nın altında vadinin üzerinde de Leucade’lar
ve Autels d’Elie Manastırı bulunmakta. Tahtalı köyü
ile Misiköy arasındaki Atroa bölgesinde, Çekirge’nin 2 km
batısında Laure des Cellules ve Saint Elie Manastırı, Odunluk
köyü yönünde Demirciköy’ün çok yakınlarında Telai Manastırı,
İnesi dere vadisine doğru çıkıldığında Antidion Manastırı
vardı. Kayapa kasabasının güneyinde V. Joonnice
tarafından 815 yılında kurulan Saint Eustate Manastırı ve
daha uzakta Hasanağa’nın güneybatısında Cheliden münzevisinin
yaşadığı Lusis Kalesi vardı.
Abdal Murat Aziz Ronald mı?
Uludağ’daki manastırların birçoğu Türkler tarafından
tekke olarak kullanıldığı kaynaklarda belirtilmekle beraber,
biz bunlardan sadece dört-beş tanesini belirleyebildik. Bunların
en önemlisi Abdal Murad Tekkesi’dir. Bizans kaynaklarına
göre, Rum Abdallarının en ünlüsü sayılan Abdal
Murad’ın türbe ve tekkesinin bulunduğu yerde eski bir manastır
vardı.
Türk devrinden önce Abdal Murad’ın türbesi ve tekkesinin
bulunduğu alanda Büyük Aziz Joannice’in yaşadığı bir yer
olarak ünlenmişti. Trichalice olarak anılan bu tepe, Hıristiyan
dönemi için çok kutsal alanlardan biriydi.
16. yüzyıldan beri Bursa’ya gelen gezginlerin birçoğuna
göre de, Müslümanların büyük saygı gösterdiği Abdal Murat,
aslında Hıristiyan geleneğinde önemli bir yeri olan Aziz Ronald’dı.
Burada bulunan dört metrelik kılıca dair öyküler de
bu kişiye atfedilmişti.
1880’li yıllarda Bursa’ya gelen Marie de Launay, birçok Avrupalı
gezginin bu kılıcı ünlü Şarlman’ın yeğeni Konet Roland’ın
kılıcı saysa da, iki kılıcın birbiriyle bir ilgisi
olmadığını, Sultan I. Ahmet’in de kılıcın bir kısmını kesip,
hazineye gelir sağladığını yazar. 1840’lı yıllarda Bursa’ya
gelen Dr. Bernard da aynı söylenceyi aktarır. Ayrıca bu konuda
Amerikalı Türkolog Heath H. Lowry’nin, 1996 yılındaki
Uluslararası Bursa Araştırmaları Kongresi’nde sunduğu
bir bildirisi olup çok ilginç bulgulara rastlamış.
Üftade Türbesi eski bir manastır üzerinde kuruldu
Üftade Tekkesi de eski bir manastır üzerine kurulmuştu.
Ayrıca Uludağ yamaçlarında, önceleri kentten oldukça uzak
olan Abdal Musa Tekkesi’nin, Emir Sultan ve Zeyniler Tekkesi’nin
de eski manastırlar üzerinde kurulduğunu anlaşılmakta.
Bursa’nın en eski tekkelerinden biri olan Yoğurtlu
Baba Tekesi de, Bizans kaynaklarında geçen ve kaplıcalara
en yakın olarak anılan Agoralar’ın Aziz Agopios Manastırı
olmalı.
Uludağ’daki önemli manastırların Bursa merkezinde de
manastır açtıkları biliniyor. Aynı şey, Bursalı tekkelerde de
yaşanmıştı. Emirsultan Tekkesi, Tophane’deki Saint Elie Manastırı’nın
olduğu yere, Hz. Üftade Tekkesi de Agoralar Manastırı,
yani bugünkü Üftade Camii’nin olduğu yerde
açılmıştı.
Bursa’da kutup olmuş Eşrefi, Üftade gibi dervişler, müridlerini
çeşitli yerlere göndererek oralarda tekkelerinin şubesini
açtırmaktaydı. Uludağ manastırları da böyle tıpkı
tekkeler gibi şubelerle çoğalmaktaydı.
Uludağ keşişleri, Anadolu’daki çok tanrılı inanç ve kültürden
etkilendiği gibi, Doğu felsefesi ve yaşamından da izler
taşımakta. Anadolu ve Bursa’da yaşanan tasavvuf kültürü
de, Türklerin eski dinini ve kültürünü temsil eden Şamanist
kültürden, Anadolu’dan gelip geçmiş birçok kültürden izler
görülmekte. Ancak oluşturulan tasavvuf kültürü, tüm bu
kültürlerin etkisiyle özgün ve zengin bir kültürel değerdir...