Mudanya’dan sonra batı yönünde, sahilden yola devam
ederseniz, zeytin ağaçları arasında ilerleyen aracınız, sizi
ufak bir koya götürür. Siği/Kumyaka köyünden hemen
sonra, dağladın arasında sıkışmış bir koyun yamaçlarında
kurulmuş olan Tirilye, adeta bir şeylerden saklandığı köşesinden,
söbe yapar gibi aniden önünüze çıkıverir.
Mudanya’nın şirin beldesi Tirilye, bugünkü adıyla Zeytinbağı,
ülkemizin en ilginç köşelerinden biridir. Bu nedenle
birçok ulusal dergi ve gazetede hakkında yazı çıkmıştır. Tirilye’nin
gizemlerini çözmek için, çok eski devirlere dek inen
bir yazı kaleme aydık. Ve gördük ki, Tirilye’nin geçmişi, Bursa’dan
bile daha eski ve sırları daha gizli...
Tirilye’yi Üç Keşiş Kurdu...
Mudanya’nın 11 km. uzağında bulunan Tirilye’nin adı, bölgede
bulunan üç keşişten aldığı söylenmekte. Bunlar Aya
Yani, Aya Soti ve Aya Yorgi’dir. Bu keşişlerin yaptığı manastırlardan
Aya Yani, Mudanya’ya 4 km uzaklıkta, zeytinlik
içindedir. Aya Soti ise 3 km güneyde yer alır. Aya Yorgi Manastırı
da, kasabanın dışındaki çiftlik olduğu söylenmektedir.
Bu üç manastır, 8. yüzyılda ikonolistlerin
cezalandırılması nedeniyle kaçan keşişlerce kurulmuş.
Bugün halen halk arasında köyün kuruluşuna dair anlatılanlar
bunlar. Gerçekten bu bilgilerin doğruluğunu gösteren
kanıtlar var. Nitekim 19. yüzyıl belgelerinde Tirilye yakınla-
rında Ayayani ve Ayosotri adlı mesire yerlerinin adı geçmektedir.
Ve daha da önemlisi, eski kaynaklara göre de gerçekten
Tirilye’de üç önemli manastır vardı.
Oysa kasabanın Bizans dönemindeki adı Triglia olup
köyün tarihi çok eskidir. Eski Helen dilindeki adı Trigla, ‘Barbunya
Balığı’ an lamına gelmektedir. Kelimenin tam anlamı
ise, ‘barbunya balığı yurdu’dur.
13. yüzyılda Cenevizler devrinde Triglia’ya Tregia derlerdi.
Daha eski dönemde de kentin adı Caesareia veya Briyllios
olarak geçmektedir. Belki de, antik dönemdeki Briyllios
adından gelmişti.
Tirilye yazıtlarında bulunan Megara lehçesi yazılara göre,
olasılıkla bir Megara kolonisi olduğu ve kentin kuruluşunu
da Helen dönemine kadar indirmekte.
Tirilye’nin Keşişleri
Tirilye bölgesi, Hıristiyanlık aleminde resimlere saygı gösteren
bir anlayışı savunan ve bu nedenle baskı gören ikonolistlerin
sığınma mekanı olmuştu. Bazı kaynaklara göre 8.
yüzyılda Tirilye’de; Pelekete, Medikion ve Triglia adlarında
üç önemli manastır işte bu ikonolist keşişler tarafından kurulmuştu.
Tıpkı bizim Geyikli Baba veya Abdal Murad gibi, farklı bir
dinsel yorum ve ibadet biçimleri nedeniyle hep resmi otorite
karşısında kaçıp gizlenmeye çalışırlardı bu keşişler. İşte bu
saklandıkları mekânların biri de Tirilye idi.
Tirilye’yi geçtikten sonra, yolun sağına dönülüp 45 dakikalık
yolculuktan sonra karşılaşılan ilginç bir yapı topluluğu
ile karşılaşırsınız. Çam ağaçları arasına gizlenmiş ufak bir
koydaki kalıntılar, tüm tahribata karşın insanı yüzlerce yıl
gerilere götürebilir. Bu yapı topluluğu, Hıristiyan dünyası
için en önemli manastırlardan biri olan Medice/Medikion
Manastırı idi. Bu manastır, 780 yılında Nicophoros tarafından
kurulmuştu. Rumca anlamı Med elmasıdır. Med Elması
ise, limondur. Kelime, “Limon Bahçesi” demektir. Gerçekten
burası bir limon bahçesi gibidir. Medikon Manastırı’nın yazıtı
ise manastır yakınlarında bulunmuştu. 813 yılında Nikephoros’un
yerine, Medikion Manastırı’nın yönetimi
Niketas’a geçti. Bu keşiş de, imparator V. Leon (813-820)
devrinde, ikonistler savaşı sırasında sürekli izledi ve değişik
cezaevinde yattı. Niketas ve onun öğrencisi olan Theostrikos’un
kaleme aldığı “Vita” adlı kitapta, bu manastırdaki
keşiş hayatı en ince ayrıntısına kadar anlatmakta. Manastır,
uzun yıllar Hıristiyan Hacılar tarafından ziyaret edilmekteydi.
Tamiratlarla özgünlüğünü yitirmiş olan Medikion Manastırı,
Niketas ve Athanasiaos adıyla da anılmıştı.
Günümüzde bu yapı kompleksinden kilisenin duvar örgüsü
sağlam olarak durmasına karşın, diğer yapıların bazı duvar
ve temel kalıntıları kalmış. Ancak yapı kompleksinin en ilginç
bölümü, limana doğru uzanan 100 metrelik kaldırım
yolu. Her köşesinde, bugün olmasa da, bir zamanlar yaşanmış
ihtişamlı bir hayatın izlerini görebiliriz.
Tirilye’den 700-800 m sonra, solda geniş bir kervansaraya
rastlanır. Bu Triglia Manastırı’dır. Manastırın kurucusu Stephanos,
8. yüzyıllarda yaşamış ve imparator Leon tarafından,
din savaşları sırasında izletilmişti. Birkaç kez tamir gören
bu yapı, 1777 yılında yangında harap oldu. 1801 yılında tekrar
yapıldı. Manastır, St. Mare de Triglia, St. Theodose le
Jeune, St. Leu de Triglia et St. Etienne le Confesseur adlarıyla
da anılan manastır, bugün çiftlik olarak kullanılmakta.
Pelekete Manastırı ise, Tirilye’nin 5 km batısındaydı. 709
yılında kurulmuştu. Kiliseye adını verene kişi de, tıpkı diğerleri
gibi İkonlar savaşına öldürülmüş bir azizdi.
Ayrıca Tirilye’ye gelmeden 1 km kadar önce karşılaşılan
manastır ise 956 yılında yapılmıştı. Halk arasında Aya Yorgi
olarak anılan manastırın gerçek adı da Saint Georges KyparissioteManastırı
idi. 19. yüzyıla gelindiğinde ise Tirilye’de
kilise sayısının yediye yükseldiği anlaşılmakta.
Tirilye’nin merkezinde yer alan Fatih Camii de, Kenolak-
114 Raif Kaplanoğlu
Bursa Kimin Şehri_Bursa Kimin Şehri 13.04.2013 00:55 Page 114
kos Kilisesi olduğu sanılmakta. Mudanya’nın alınması ile birlikte
camiye dönüştürülmüştü. 1920 yılında Zeytinbağı
Rumların eline geçince cami tekrar kiliseye dönüştürülmüş,
1922 yılında Rumların gitmesi üzerine yeniden Fatih Camî
adıyla ibadete açılmıştı. Bu kilisenin yakınında bir de
hamam bulunmakta.
Tirilye Limanı’ndan Bursa işgal edilecekti
Tirilye’yi canlı kılan en önemli özelliği, limanıydı. Roma
döneminden kalan antik liman, Tirilye ile Eşkel arasında,
“Kapanca” denilen mevkideydi. Bir zamanların bölgenin en
önemli limanı olan yerde şimdi sadece Roma devri taş blokları
yeralmakta. Ancak liman, son 40 yıl öncesine kadar bölgenin
soğan limanı olarak kullanılmaktaydı.
Mudanya alındıktan sonra Bizanslıların tek limanı Tirilye
idi. Bursa’ya da ürünler ancak bu limandan geliyordu. Selçuklular
devrinde de bu kıyıda en önemli liman Tirilye idi.
Bithynia’nın da en son limanıydı. Bu nedenle Bursa kuşatması
sırasında gıda sıkıntısı çektiğinde, deniz yoluyla
Bursa’ya Tirilye limanından gıda ve asker yardımı yapılmıştı.
İmparator II. Andronikos, yardım etmek için limandan sürekli
elçilerle haber yolluyordu. Hatta yardım için ordunun
buradan Bursa’ya gönderildiği kaynaklarca bildirilmekte.
Türk kaynakların haberdar olmadığı ve Corsten’in tespit
ettiği bir plana göre; Tirilye’den, 1337 yılında Türkler üzerine
büyük bir saldırısı yapılacaktı. Bu saldırı sırasında 36
parça gemiyle gelecek olan asker, Bursa’yı kuşatacaktı.
Tirilye deyince akla şarap vezeytin gelirdi...
Tirilye köyünde üretilen şaraplar her dönem çok ünlüydü.
1332 tarihli Ceneviz arşiv belgelerinde bu kentin şarapları
kayıtlı. 1352 yılında Cenevizlerin Orhan’a sundukları armağanlar
arasında 44 metrelik Tirilye şarabı da vardı.
Osmanlı döneminde de; bağcılık ve ona bağlı şarapçılık
aynı önemde olmasa da Tirilye’de devam etmişti. Tabi buna
bağlı olarak da en önemli sirke üretim merkeziydi.
Tirilye’nin diğer önemli geçim kaynağı zeytincilikti. Zaten
bu nedenle Zeytinbağı adını almıştı. 19. yüzyılda bölgenin
en önemli yağ üretim merkezi Tirilye idi. Tirilyeli Kaptan
Phillip, burada üretilen yağları ABD’ye bile götürmekteydi.
19. yüzyıl belgelerinde Tirilye’de 19 yağhane bulunması da,
bunun bir kanıtı.
Osman ve Orhan Bey döneminde Bithynia bölgesindeki
saldırılar nedeniyle, bölgedeki tüm Hıristiyanlar köylerini
terk edip, Mudanya ve çevresindeki kıyılara kaçmışlardı.
Herhangi bir tehdit karşısında kolaca kaçabilmesi için. Bu
nedenle 14. yüzyılda Tirilye bölgesi, Türklerin gelmesiyle
kaçışan Rumlarca dolmuştu.
Eski bir Rum köyü olan Tirilye’nin adına çok eski belgelerde
rastladık. Belgelere göre bu köyde, Rumların yanı sıra
10-15 hane de Türk yaşamaktaydı.
1880’li yıllardan başlayarak Tirilye’de belediye örgütü kurulmuştu.
1886 yılında Hiristophorus Efendi, 1888 yılında
Mehmed Hayri, 1889 yılında Yorgi Efendi, 1906 yılında
Kalmalari Sokrat Belediye başkanı olmuştu. 5 kişilik Belediye
Meclisinin ise tüm üyeleri Rum’du. 1880 yılında Tirilye
820 hanelik iri bir kasaba görünülündeydi.
Tirilye’nin eski dostları
19. yüzyılın sonlarında Tirilye’de 199 Müslüman’a karşılık
3.657 Rum yaşamaktaydı. 1920 yılına gelindiğinde ise Tirilye’de
sadece 20-25 hane Türk kalmıştı. Tirilye’deki yerli ailelerle
konuştuğumuzda, tümü Rum komşularını çok iyi
anlatı bize. Hatta savaş kızışınca, Tirilyeli Kaptan Phillip,
tüm köylüleri gemisine bindirerek denize açıldığında, Müslümanları
da yanına almış. Ancak sonra Tirilyeli bu Müslümanlar
Tekirdağ’da karaya inmiş, Rum komşularını
Yunanistan’a buradan uğurlamışlar.
Tirilye’nin Rumları, o candan dostlarını Yunanistan’a git-
tiklerinde de unutmadı. Selanik Körfezi boyunca tıpkı eski
köyleri gibi, güzel bir koyda yepyeni bir belde kurdular.
Adını da Yeni Tirilye anlamında “Nea/Yeni Triglia” koydular.
Yanı başında da Mudanyalıların kurduğu “Nea/Yeni Mudanya”
kasabası var.
Kurutuluş Savaşı sonrasında köyü terk eden Rumların ye -
rine, Girit göçmenleri yerleştirilmişti. Ayrıca Usturumca, Dedeağaç,
Serez, Vodina ve Arnavut göçmenler de vardı. Adı
Zeytinbağı olarak değiştirilen beldede 1927 yılında 2.516,
1990 yılında ise 2.399 kişi yaşamaktaydı.
Tirilye’nin konakları
Sadece tarihi manastır ve hamamlar değil, belki de bugün
Tirilye’ye uğrayanları en fazla etkileyen, muhteşem konaklarıdır.
150-200 yıllık tarihi evlerin çoğu Rumlardan kalma
çok güzel yapılar. Özellikle bunlardan 1909 yılında Hristo
Thomas’ın yaptırdığı “Taş Mektep” oldukça büyük ve ilginç
bir yapıdır. Çok önemli kişilerin yetiştiği bu okul, gazetede
yayınlanan haberlere göre eski Tirilyeliler tarafından tamir
edeceklermiş.
Sokaklarında gezerken, sıra sıra dizilmiş 2-3 katlı ahşap
konaklar, bir zamanların Tirilye’si hakkında fikir size bir verebilir.
Son yıllardaki tüm tahribata karşın yine de, Marmara
bölgesinde, eski yapılarını en iyi koruyan köylerden biri Tirilye...
Tümüyle korunması gereken Tirilye, yaşayan tarihi
bir köy.
Tirilyeliler eskiyi korumak için direniyor. Birçok zengin,
Tirilye’de restore ettiği bu konaklarda yaşamaya başladı.
Ama doğrusunu isterseniz, beni Tirilye’de en çok etkileyen,
her penceresinden yollara kadar sarkan bin bir çeşit çiçekleri
olmuştu. Bazen bu çiçekler evlere sığmaz, saksılar yollara
dizilmişti. İşte bu nedenle Tirilye’ye hep, bir çiçek
demeti gibi anımsıyorum!..