“Bu göl, İznik Gölü’dür...
Durgundur...
Karanlıktır...
Derindir...
Bir kuyu su gibi, içindedir dağların”
Ünlü şair Nazım Hikmet, doyulmaz güzellikteki İznik gölünü
böyle anlatır. Gerçekten de İznik Gölü; şairin dediği gibi kuzeyden
Samanlı, güneyden Katırlı Dağları ile kuşatılmış bir kuyu
gibi. Sanki dağlar, güzelliklerini saklamak için kuşatmış gölün
çevresini. Göle de, dağların arasındaki onulmaz güzellikteki geçitlerden
ancak ulaşılabilir.
İznik Gölü, Bursa’ya 97, Yalova’ya ise 60 km uzaklıkta. Bursa’dan
1, İstanbul’dan ise 3 saatte göle ulaşabilirsiniz. Göle, Yalova’dan
gelmek isterseniz, Güney Tepesi ile Samanlı Dağlarını
aştığınızda; şair Orhan Veli’nin Gemlik için söylediği gibi; “Sağınızda
İznik Gölü’nü göreceksiniz, sakın şaşırmayın” diyesi gelir
insanın. Ünlü yazar Sabahattin Ali de, bu yolu izlerken, karşıdan
gördüğü bu gizemli gölü daha yakından görmek için bir maceraya
atılır. “Selam” adlı öyküyü de bu nedenle kaleme aldı.
Gölün batısında Orhangazi, doğusunda ise İznik kenti ve ovası
var. Göl çevresi, çok eski çağlardan beri yerleşime uğramış.
Bugün göl çevresinde beş önemli hüyük var. Batıda; Ilıpınar ve
Hacılar Tepe, Yeniköy altında Tepecik, Çakırca Köyü yakınlarında
Hüyücek ve Çiçekli köyünde de Körüstan hüyüklerinde, tarih
öncesine ait yerleşim alanları idi. Bunlarından Orhangazi yakınlarında,
göle 1 km uzaklıkta, verimli bir pınarın yanında kurulmuş
olan Ilıpanar Hüyük’te, 1976 yılından bu yana Hollandalı
bir ekip tarafından kazı yapılmakta. Üst üste 12 yerleşim alanı
ortaya çıkarılan hüyükte yapılan araştırmalar sonucu, güneybatı
Anadolu’nun en eski yerleşim alanı olduğu ortaya çıkarıldı.
Antik dönemde Ascania Limne olarak anılan İznik Gölü, Homeros’un
ünlü “İlyada”‘sında bile yer alır. Gölün batısında, Türkiye’nin
en geniş ve en güzel piknik alanı ile karşılaşacaksınız.
Bir tarafı çamlık, diğer yanı tertemiz gölü, Türkiye’nin her yerinden
binlerce insanı çeker kendisine... Günübirlik dinlenme alanları
dışında çadır turizmine de açık. Burada her tür sosyal
tesisler var. Gölün bu bölgesi, 1950’li yıllara kadar bataklıktı. Yapılan
setlerle suyun taşması engellenmiş ve bataklık kurutuldu.
Gölün su düzeyi, yıllara göre büyük farklılıklar göstermekte.
Özellikle birkaç yüzyılda bir, suyun alçalıp yükselmesi sunucu,
gölün özellikle batı bölümü, 2 km kadar daha genişlemekte.
Prof. Dr. İlhan Kayan da yaptığı araştırmada bunu doğruladı.
Gürle Ovası...
Göle ziyarete gelenler, gölün çevresinde bir tur atmasını öneririm.
Çünkü gölün dört bir yanında da ayrı güzellikler var. Göle,
Gemlik üzerinden gelirseniz, Samanlı ve Katırlı dağları arasındaki,
Karsak geçidinden gidebilirsiniz. Bu geçid boyunca, göl ile
körfez arasında Karsak Deresi var. Bu derenin ağzında oluşan
ovada onbinlerce insanın öldüğü birçok savaş olmuştu. 13
Şubat 194 tarihinde Roma İmparatorluğu için savaşan Niger ile
Severus, Gürle Ovası’nda kıyasıya savaştı. Onbinlerce kişilik ordularını
burada telef ettiler. Avrupa’nın dört bir yanından gelmiş,
Haçlı ordusundaki onbinlerce genç, şimdi bu ovada yatıyor.
Nice kavimlerin akınlarını ve savaşlarını görmüş olan bu yerler,
şimdi sessiz ve özgürlük içinde. 1097 yılında, Kılıç Aslan’ın yönetimindeki
İznik’i uzun süre kuşatan Haçlılar, kenti alamayınca,
Gemlik Körfezi’nden 100 savaşçı alabilecek büyüklükte gemileri,
bir gecede İznik Gölü’ne taşımış ve kaleyi ancak böylece almışlardı.
2. yüzyılda yaşamış Plinius, Karsak deresinde iki yönlü cereyan
oluşturduğunu yazarken, I. yüzyılda yaşamış Starbon ise,
dere civarında kuru yerler kazılıp yerin altından balık çıkarıldığını
yazmakta. Sanırım göl suyu o tarihlerde, yer altından süzülerek,
Gemlik Körfezi’ne akıyordu. Şimdi neden ısrarla, suya
ihtiyacı olan Cargill fabrikasının tam da Starbon’un, yer altından
balık çıkarılan yerde kurulduğunu anladınız mı?..
Herkül’ün erkek sevgilisi yutan dere
İznik Gölü, doğu-batı yönünde 32 km uzunluğunda, 15 km genişliğinde.
Çevresi 90 km kadar. Evliya Çelebi’nin deyişi ile “Atlı
bir kişi, gölün çevresini bir günde dolaşır.” Gölün en derin yeri
65 metre. Dünyanın en temiz göllerinden biri iken, son yıllarda
özellikle gölün batısındaki fabrika ve diğer kirleticilerle göl kirliliği
arttı. Gölün çevresindeki köylerin atıkları da gölün kirliliğini
arttırmakta. Gölün batısında bulunan fabrikalar, bölgenin en
çirkin görünümü sunar. Bu fabrikalardan çıkan dumanlar, hergün
gölün geleceğini karartmakta.
Gölün fazla suları, Karsak deresiyle Gemlik körfezine akmakta.
İ.Ö. 7. yüzyılda Argonotlar, Kolkhis ülkesine altın postu aramaya
gittiklerinde, Gemlik’te mola vermişti. Söylenceye göre; Arganotlardan
Herakles/Herkül’ün güzel dostu Hylas da, bu dereye
su almak için indiğinde, su perileri tarafından kaçırılmış. İşte bu
nedenle Hylas adı da verilir bu dereye...
Aracınız, zeytin ağaçlaryla kuşatılmış yollar; bir köyden girip
bir başka köyden çıkarak yol alır. Uzaktan uzağa sık ağaç kümeleri,
köylerin yerlerini işaretleyen birer levha gibi görünür. Göl
çevresindeki köylerin tümü de yerli köyü olup yüzyıllardır o güzelim
mekânı terketmemişler. Sırtlarını, güvenli buldukları dağlara
verip gözlerini gölün gizemli görüntüsüne dikmişler. Bu
köylerinden en ilginci, Sölöz köyü. Kasabadaki 3-4 katlı, birkaç
asırlık ahşap evler görülmeye değer. Bu ahşap evlerin daha güzellerini,
biraz ilerdeki Paşapınar köyünde de görebilirsiniz. Yolunun
bir süre göl kıyısından uzaklaşır. Bu nedenle Paşapınar
köyünden göle doğru toprak yoldan giderseniz, sazlıklar arasındaki
balıkhanelerle ağlarını telaşla toplayan balıkçıları görebi-
lirsiniz. Ancak, Narlıca Köyü’ne gelmeden asfalt yola çıkmalısınız.
Çünkü gölün çevresinde dolaşan yol üzerinde, gölü en iyi
bu köyden görebilirsiniz. Biraz ilerdeki Gölüce köyünün üzerinde,
eski köy yeri olan Balarım ile gölün kuzeyinde bulunan
Boyalca köyünden de gölün seyri çok hoş. Gölün çevresini dolaşırken
buralarda bir çay molası verip doyumsuz güzellikteki
İznik Gölü’nü görebilirsiniz.
Gölün çevresini dolaşırken, gümüş renkli zeytin ağaçları çevrenizi
görmenizi engeller. Ülkemizin en lezzetli sofralık zeytinleri,
işte bu gölün çevresinde yetişmekte. İznik’e yaklaştıkça,
zeytin ağaçlarının yanı sıra bağlar ve salkım salkım üzüm ağaçları
karşılar sizi. İznik’in Müşkile üzümleri, yüzyıllardır ününü
sürdürmekte. Narlıca köyünden sonra işte bu üzümlere adını
veren Müşküle köyüne çıkarsanız, o eski bal kokulu üzümleri
değil, ama dünyanın en güzel zeytinlerini yiyebilirsiniz.
Bu yol üzerinde, göl kıyısında büyük ve ilginç bir kaya kütlesi
var. Aslında izlediğiniz bu yol, 2 bin yıldan beri kullanılan antik
bir yol. I. yüzyılda ünlü Roma imparatoru Neron, bu yolu tamir
ettirmiş, işte tam burada bulunan Sarıkaya bölgesinde çok uğraşılmış.
İşte bu iki bin yıllık Roma yolunun zaman zaman bozuk
yüzeylerinde aracımız sıçrarken nedense, 17. yüzyılda bu yoldan
geçerken, yolun bozuk olması nedeniyle İznik kadısını öldürtmüş
olan Sultan IV. Murad’ı anımsadım.
İznik’e yaklaştığınızda, ikibin yıllık surlar karşılar sizi. İznik kasabası
da, zaten bu ikibin yıllık surlar arasında sıkışıp kalmış.
İznik Gölü’nün doğusunda, kareye yakın 5 km’lik surların büyük
bölümü halen sağlam. 11 metre yüksekliğinde tuğladan yapılmış
surlarda, 17 m yüksekliğinde 144 kulesi var. Surların karşılıklı
dört görkemli kapısı, kentin merkezine doğru uzanan,
paralel karelere bölünmüş yollar hiç değişmeden halen kullanılmakta.
Yüzyıllardır alan da aynı özelliğini bugün de sürdürmekte.
787 yılında, 7. Hıristiyan Konsülü’nün toplandığı
Ayasofya Kilisesi/Cami burada. Hıristiyan dünyasında, resmin
serbest bırakılması için Kilise Meclisi burada toplanmış ve ka-
rara varmıştı.
Hıristiyanlığı amentüsü İznik’te yazıldı
İznik, Konsüller Kenti olarak da anılır. Çünkü bu kentte, iki Kilise
Meclisi toplanmıştı. 325 yılında, çok önemli kararların alındığı
ve imparator Constantinus’un da hazır bulunduğu Kilise
Meclisi, Senato Sarayı’nda yapılmıştı. Bu yapı, bugün gölün
içinde kalmış, temelleri ve bir duvarı halen sağlam durumda.
Hz. İsa’nın bir insan olduğunu savunan Ariusçuluğun mahkûm
olduğu bu mecliste alınan kararlarla parçalanmaya yüz tutan
Roma Devleti ile Hrıstıyanlık birleştirilmiş. İşte bu nedenle İznik,
1962 yılında Vatikan’da toplanan 19. Konsül’de; Küdüs ve Vatikan’dan
sonra üçüncü kutsal kent ilan edilmişti.
İznik, İ.Ö. 5. yüzyılda Helikore adıyla anılıyordu. İ.Ö. 316 yılında
Büyük İskender’in komutanlarından Antigonos tarafından
yeniden kurulup adı Antigoneia olmuştu. İ.Ö. 301 yılında ise,
Antigon’u yenen Lysimakhos, İznik’i alıp eşinin onuruna Nikaia
adı vermişti. İznik adı da işte bu sözcükten gelmişti. Evliya Çelebi’ye
göre ise; Nuh Peyganberin oğlu Sam, gemisiyle, babasından
daha iyi bir yer bulmak için gezerken İznik’e gelip kenti
kurmuş. Adını da Yanko’nun kızkardeşi İznika’dan almış.
İznik, sadece Hıristiyanların kutsal kenti değildi... Hıristiyan
dünyasının Doğu’ya egemen olmasını önleyen Anadolu Selçuklu
Devleti, (1075-1097) Bizans Devleti (1204-1261) ve Osmanlı
Devleti (1331-1335) gibi cihan devletlerine başkentlik yapmış,
gizem dolu bir kent.
İznik’in değerleri
1905 yılında kenti ziyaret eden R. Delbeuf’un dediği gibi;
“Geçmişin anılarının hüzün verici büyüklüğünü, burası kadar
duyurabilen, yeryüzünde bir başka kentin bulunabileceği sanmıyorum”
Bir yanda Anadolu’nun en önemli mutasavvuflarından Eşre-
foğlu Rumi, diğer yanda medrese kültürünün ilk ve önemli simaları
olan Çandarlılar ve Davudi Kayseri’leri yetiştiren İznik,
Anadolu halkının kalbinde yer etmiş özel bir kasaba. Ben her
gidişimde İznik’te Türkiye’yi görürüm!..
İznik deyince, insanın ilk aklına gelebilecek şeylerden biri kuşkusuz
o eşsiz yeşil-türkuaz renkli çinileri. Bizans döneminden
itibaren 18. yüzyıla kadar dünyanın en güzel çinilerini üreten İznikli
ustaların torunları, bugün yeniden bu sanatı canlandırmak
için çaba gösteriyor. Bu amaçla, kasabada birçok çini atölyesi,
bir de Çinicilik Yüksek Okulu açıldı, bu yıl. 1960’lı yıllardan beri
süregelen İznik çini kazıları ise halen kasaba içinde sürmekte...
Kasabada ev yapmak isteyenler, temel için kazmalarını yer
vurduklarında, mutlaka yerin altından eski yerleşim kalıntıları
çıkıyor. İznik’e gelenler, Atatürk’ün o ünlü ifadesiyle; “Ne kadar
gezerseniz geziniz, asıl İznik’i göremiyeceksiniz. Çünkü o toprağın
altındadır.” Nitekim İznik’in zemin kotu, 2 ila yer yer 6 metreye
kadar yükselmekte. Nitekim Ayasofya Kilisesi’nin zemini,
bugünkü kasabanın zemininden yaklaşık 4 m düşük. İşte bu nedenle
uzun süredir bir gurup İznikli aydın, İznik’i surun dışına
taşıyıp sur içindeki asıl İznik’in ortaya çıkarılarak, doğal bir müze
yapılması için çaba sarfediyor. İzniklilerin buna pek inandıklarını
söyleyemem ama bu düş, uzun bir süre sonra da olsa mutlaka
gerçekleşeceğini sanıyorum. Böylelikle Ata’mızın da dileği yerine
getirilmiş olur.
İznik Gölü’nün kuzey sahili
İznik’e gelen konuklar için tarih ve doğa ziyafetinin yanı sıra,
göl kıyısında bir balık ziyafeti de öneririm. Konuklar, İznik’te piknik
alanları, pilaj, hotel ve çadır alanlarından yararlanabilirler.
Kentin kuzeyinde bulunan İstanbul Kapı’dan çıkarak, gölün kuzeyinden
dolaşabilirsiniz. Yolun bu bölümünde, İznik’in o ünlü
asma ağaçları karşılar sizi. Bağlar içinden geçen yolunuzun sağında,
asmalar arasında bir anıtın yükseldiğini görürüsünüz. I.
yüzyılda yaşamış ünlü bir Romalı komutan olan Cassius’un anı-
tına halk arasında Beştaş denilmekte. Bu civarda, Elbeyli köyü
yakınlarında bulunan yeraltı gömütü (hipoje), ancak izin alınıp
ziyaret edilebilir.
İznik Gölü’ne gelip de balık yemeden gitmek olmaz. Gölün
tertemiz suyunda çok lezzetli balıkları yetişir. I. yüzyılda yaşamış
Strabon’dan Evliya Çelebi’ye kadar İznik Gölü’nü ziyaret eden
tüm gezginler gölün ünlü balıklarından sözetmekteler. Sazan,
akbalık, kızılkanat ve dev cüsseli yayın balıklarını, gölün dört bir
yanında bulunan tertemiz kır gazinolarında yiyebilirsiniz. Ancak
evinize götürmek isterseniz, o zaman yolunuzun üzerinde bulunan
Çakırca köyüne uğramanız gerekecek. Zeytinin getirdiği
zenginlik nedeniyle sanırım, göl çevresindeki çok az köy, balıkçılıkla
geçinmekte. Bu köylerden en önemlisi Çakırca’dır. Gölde
son yıllarda kerevit avı da çok önem kazandı.
Bu yol üzerinde, Keramet bir ılıca, yolun hemen yüz metre yakınında.
Doğal konumuyla korunan ılıcanın bazı hastalıklara şifa
olduğu söylenmekte. Göl ile ılıca arasında sadece 200 metre
kadar uzaklık var. Sanırım bir göle ve denize bu kadar yakın bir
başka ılıca yok.
Gölün dört bir yanında gezerken, büyük ve ilginç kuşlara rastlanabilir.
Karabatak adı verilen kuş, göl çevresinde en sık karşılaşacağınız
kuş. Göl çevresinde çok değişik kuşların barınması
için bir gurup çevreci çalışma sürdürmekte.
Büyük kentlerimize oldukça yakın olan İznik Gölü’ne ulaşmak
ve bu güzellikleri görmek hiç zor değil. Hafta sonunda bir gün,
tüm bu güzellikleri görmenize yetecek...