“Biz sadece oynar, dans ederiz”
Dünyanın en inatçı göçebeleri olarak tanınan Çingenelerin
kökeni, İsa’dan 750 yıl öncesinde, Hindistan’ın kuzeyindeki
Pencap ve Sind eyaletlerindeki Roman ve Sind boylarına dayanmakta.
Çalgı çalıp danslar eden bu gizemli topluluğun
Hind ve İran mitolojisinde önemli bir yeri bulunmakta.
Ünlü İranlı şairi Firdevsi, 12 bin Hintli şarkıcı ve çalgıcı
Çingenenin İran’a getirildiğini yazmakta. Bir yıl İranlıları eğlendiren
bu Çingenelerin yiyecekleri bitince, kral tarafından
çalışmaları istenir. Çingeneler ise: “Biz sadece oynar, dans
ederiz. İşimiz bu” deyip, çalışmayı reddederler. İşte Çingenelerin
hayat felsefesinin temeli de buna dayanır. İran kralı
da, Çingeneleri İran’dan sürer. Çingenelerin tüm dünyaya yayılmasının
öyküsü işte böyle anlatılmakta. Önce Anadolu’ya
gelen Çingeneleri, 12. yüzyıldan sonra da Avrupa’da görürüz.
Çingenelere Hıristiyan muamelesi...
Çingeneler, her ülkede başka adlarla anılmışlardır. Türkiye’de
Kıpti olarak da anılan Çingeneler, daha çok kendilerini
“Rom” veya “Roman” olarak adlandırmakta. Oysa bu ad,
sadece Romanya’daki Çingenelere verilen bir isim.
Çingenelerin çalışmayı sevmemeleri, dans edip eğlenmeyi
başlıca iş edinmeleri, bulundukları tüm ülkelerde dışlanmalarının
nedeni olmuştu. Bazı ülkelerde ise çok aşağılanan bir
topluluk olarak görülmekte. Ancak onlar hiçbir şeye aldırmadan,
her şeye karşın yaşam felsefelerinden taviz vermeden
çalıp, dans ederek yaşamayı sürdürmekteler.
Osmanlı döneminde; ne garip bir durum ki, Çingeneler ne
Müslüman sayılmış, ne de Gayrimüslim. Ne varlığı kabul
edilmiş, ne de yokluğu... Buçuk bir millet olarak tanımlanmış
çoğu kez... Bursa’da Çingeneler, Hıristiyanlar gibi Gayrimüslim
kabul edilip cizye vergisi alınmıştı. Bu nedenle sürekli
hükümetin kontrolünden kaçmaya çalışan Çingeneler, günümüzde
bile resmi işlem yapmamakta, nüfus kâğıdı bile çıkarmamaktalar.
Osmanlı döneminde bazı Çingene grupları,
Müslüman oldukları halde kendilerinden cizye alınmasına
tepki göstermişlerdi. Ancak, camiye gitmemeleri ve dinsel
kurallara uymamaları nedeniyle Çingenelerden cizye alınması
sürmüştü.
Kendi aralarında küfürlü ve açık-saçık konuşmalara karşın,
küçük yaşta evlendirildiği için sanırım, zina suçu yok denecek
kadar az. Çingeneler arasında hırsızlık büyük bir suç
sayılırken, Çingene olmayandan bir şey çalınması ise övgüye
değerdi.
Bursa Kimin Şehri 151
Bursa Kimin Şehri_Bursa Kimin Şehri 13.04.2013 00:56 Page 151
Bursa’daki Çingeneler Cumhuriyet’ten sonra geldi...
Bursa’da çok eski tarihlerden bu yana Çingeneler yaşamaktaydı.
Ancak bu Çingenelerin neredeyse tümü göçebeydi.
Evliya Çelebi 17. yüzyılda, Bursa’da bir Kıpti Mahallesi
bulunduğunu yazıyor. Ancak tahrir defterleri ile kadı sicillerinde
bu adı taşıyan bir mahalleye rastlamadık. Evliya Çelebi’nin
sözünü ettiği, Kamberler Mahallesi olmalı.
Bursa’da bugün sadece, Kamberler’deki Çingeneler
kadim/eskidir. Nitekim Atpazarı Çingenelerinin varlığına,
çok eski belgelerde rastlamaktayız.
Bursa’da bugün Kamberler’den daha çok Demirkapı’da
Çingene yaşamakta. Ancak bu Çingeneler, 1924 yılında, mübadele
ile Yunanistan’dan gelmişlerdi. Ayrıca bugün Vatan,
Duaçınarı, Anadolu, Kızyakup mahallelerinde de Çingeneler
yaşamakta. Bursa dışında da Yenişehir, İznik, İnegöl, M.Kemalpaşa,
Karacabey başta olmak üzere birçok ilçe merkezi
ve köyde Çingenelerin yaşmakta. Oysa 1906 Yılı Salnamesine
göre, Bursa’da sadece merkezde 1.325 Çingene yaşadığı kayıtlı.
Devletin yayınladığı bu verilere göre, Bursa’nın hiçbir
ilçe ve köyünde Çingene yaşamadığı anlaşılmakta. Peki, günümüzdeki
Çingeneler nereden ve ne zaman gelmişti?
Bursa’da yaşayan Çingenelerin yüzde sekseni, 1924 yılındaki
Yunanistan ile yapılan ahali değişimi sırasında bize yollanan
Çingenelerdi. Diğerleri de, Bulgaristan göçleri
sırasında Bursa’ya gelmişti. Bursa’nın yerli Çingeneleri sadece,
Kamberler ile Yenişehir’de yaşayan Çingenelerin bir
kısmıydı.
Bursa’ya mübadele göçmeni olarak: İznik’de 40, Derbent’de
20, Gemlik’de 20, Yenigürle’de 20, Demirtaş’de 10,
İsmetiye’de 10, Dereköy’de 15, Yaylacık’da 25, Karacabey’de
20, Yenişehir’de 25, Apolyont’da 10, Misebolu’da 15, Özlüce’de
5, Karsak’da 20, Kumkadı’da 35 olmak üzere toplam
290 hane Çingene iskân edilmişti. Daha doğrusu gönderilmiştir...
Bunu farkeden Türk Hükümeti, ‘1934 tarihli 2510 Sayılı
İskân Kanunu’ ile Çingene göçünü engellemeye çalışmıştı.
Çıkarılan yasaya göre; “Türk kültürüne bağlı olmayanlar, casuslar,
göçebe Çingeneler ve memleketten çıkarılmış olanlar
Türkiye’ye göçmen olarak alınmazlar” denilmekteydi. Ancak
iş işten geçmiş ve Yunanistan ülkesindeki Çingenelerin
büyük bölümünü Türkiye’ye yollamıştı. Bugün Türkiye’de
500 bin, Bulgaristan, Yugoslavya ve Çekoslovakya’da 800
bin, Macaristan’da 600 bin, Romanya’da ise 2 milyon Çingene
yaşamakta.
“Çingene bahardır”
Bundan 35 yıl önce rahmetli babam, beni Bursa’ya maça
götürürken, burunlu otobüsümüz, Demirtaş düzlüğünde
garip bir konvoya rastladı. Uzun boynuzlu, çok iri öküzlerin
çektiği kırmızı, yeşil ve mavi renklerin yoğunlukta olduğu
boyalarla renklendirilmiş, uzunca göçmen arabalarını çekmekteydi.
20 kadar arabanın üzerinde garip giysili insanlar
vardı. Sanki fantastik bir romanın içinden fırlamış gibiydi.
Zaten bir daha da onlara rastlayamadım. Bunlar, baharda
Bursa Ovası’nda barınan göçebe Çingenelerdi.
Babam, Çingenelerin her baharda bugünkü yeni Terminal’in
bulunduğu alanda konakladığını söylemişti. Gerçekte
de dönüşümüzde orada Çingene obasının çadırlarını görmüştük.
Daha sonraki yıllarda da, oradaki çadırları hep gördüm.
Sadece burada değil, her kasabanın civarında ufak
Çingene obalarının çadırları vardı. Sadece, o eski öküzlerin
çektiği garip arabalarını yerini şimdilerde kamyonet ve minibüsler
almıştı. Şehir ve kasabalara girmemeye dikkat eden
Çingene erkekleri genellikle at cambazlığı yapmaktaydı. Ya
da kalaycılık ve demircilik yapmaktaydı. Kadınları da; fal
bakma, ot ve çiçek toplayıp satma ile bohçacılık gibi işleri
yapıyordu.
Çingeneler bahar ve doğa aşığıdır. Kentler onlar için ruh
karartıcı bir mekandı. Ahmet Haşim’in deyimi ile: “İnsanın
doğaya en yakın kalan cinsi Çingenelerdir. Bu tunç yüzlü
ve fağfur dişli kır sakinleri, insan şekline bürünmüş bir
takım yeşil ağaçlardır. Çingene bizzat bahardır.” İşte bu
nedenle Çingenelerin en önemli ve tek bayramı olan Kakava
Bayramı baharı müjdeleyen bir bayramdır.
Gelini helikopterle aldı...
Antropolog dostum Stephan Wandey ile birlikte geçen yaz,
bir Çingene Araştırması Projesi uyguladık. Biz sadece malzeme
toplayacaktık. Bu amaçla birçok köy ve kasabaya gittik.
Bu arada tabi ki, Kamberler’e de gitmemiz gerekecekti.
Ancak Çingenelerle konuşmak son derece riskli bir konu...
Çünkü cemaat içi konuları dışarıya aksettirmemeye çok dikkat
ederler. Kamberler Mahallesi’ne girdiğimizde, yol üzerinde
yerlere serilmiş halılara yatmış, çaylarını yan
kahvehaneden getirtmiş kadınlar, keyifli bir biçimde dinleniyorlardı.
Bize atılan laflardan bırakın soru sormayı, sağa
sola bakmadan doğruca sokaktan çıkmayı uygun bulduk.
Sonra aklımıza bir kurnazlık geldi. Kamberler Camii’ni inceleyen
uzman pozuyla çevrede dolaşmaya başlayınca, hemen
çevremize toplaştılar. Yanımıza gelen paspal giyimli gençlerden
biri,
-Beni tanıdınız mı? diye sondu ve yanıtımı beklemeden,
“Ben helikopterle gelini alan damadım” dedi.
Şimdi onu tanımıştım. Nasıl tanımam ki, tüm Türkiye tanımıştı
onu. İşte Çingene hayatının yaşam felsefesi. Parası
varsa, o para bitene kadar krallar gibi yaşar. Sonra varsın sefalete
dönsün. Çingene asla para biriktirip bir ev almayı düşünmez,
hele hele bir yere bağlanmayı hiç düşünmez...
Türkiye’ye, 1923 yılından sonra binlerce Çingene ailesi
gelmişti. Bu Çingenelere diğer mübadil göçmenlere ne kadar
mal verilmişse, aynı oranda mal verilmişti. Ne yazık ki bu
Çingeneler, en geç 10-15 yıl içinde devletin verdiği tüm bu
malları satıp bitirmiş, sonra yine ayak işleri yapmaya baş-
ladı. Büyük bölümü de şimdi, Bursa başta olmak üzere Yenişehir,
İznik, Karacabey gibi kasabalarda ayakkabı boyacılığı
vb. işler yaparak yaşamlarını sürdürüyor. Tarımla
uğraşmak için yerleşik hayatı reddeden Çingeneleri, yeni hayatlarındaki
işsiz ve ama özgür konumlarında daha mutlu
bulduk.
Çeribaşı seçimi
Bursa’da iki türlü Çingene grubu vardır. Biri göçebe, diğeri
de yerleşik. Aslında bir yere yerleşmek, bağlanmak, Çingenenin
yaşamına uymasa da, bugün Bursa’nın hemen her ilçe
ve köyünde Çingene yaşamaktaydı. Şehir ve köylerde yaşayan
Çingeneler öteden beri arabacı, kalaycı, demirci, bakırcı
ve cambazlık gibi farklı meslekleri sürdürmekteydi. Yine
bölgedeki tek ve rakipsiz müzisyenler de kuşkusuz Çingenelerdi.
Aslında yerleşik olanlar bile, çok uzun süre bir köy veya
kentte kalmadığını gördük. Yaptığımız araştırmada köy ve
kasabalarda yaşayan Çingeneler, mutlaka bir başka köy veya
kasabaya gidip orada bir süre yaşamıştı. Ancak, mutlaka
diğer Çingenelerle birlikte yaşamaya dikkat etmişlerdi.
Bursa’daki Çingeneler, cemaat içi yönetimlerinde son derece
serbestti. Çingenelerin başkanı Çeribaşıdır. Her Hıdrellez,
Uludağ yamaçlarında bulunan Kireçocakları mevkiine
çıkıp eğlenirler ve orada Çeribaşı seçimi yaparlardı. Mahallenin
yöneticisi olan Çeribaşları, mahallelinin sorunlarını
çözmeye çalışır ve mahalleliyi temsil eder. Şimdilerde ise sadece,
yoğun Çingenenin yaşadığı Kumkadı köyünde böyle
bir seçim sürmekte.
İznik’te bir aşkın zaferi
Son yıllarda Çingenelerde de toplumsal bir değişiklik gözlenmekte.
Birçok Çingene’nin camiye gitmeye başladığı, oruç
tuttuğunu görmekteyiz. Yıllardır gördükleri kötü muamele-
den dolayı sanırım, kendilerini Çingene olarak değil de, Türk
ve Müslüman olarak görülmesini istiyorlar. Okuyan birçok
Çingeneye rastladık. İznik’te Çingenelerden polis ve öğretmen
olmuş, yüksek okul okuyanları var. Artık Türkiye’de
horlanmak, dışlanmak istemediklerini söylüyorlar.
İznik Meslek Yüksek Okulu’ndaki öğrencilerimle Çingene
mahallesinde yaptığımız araştırmada çok ilginç bir âşk öyküsüne
rastladık.
Hoş bir kadınla söyleşirken, kadın Çingene olduğunu kabul
etmeden bazı geleneklerini anlatıyordu. Son derece modern
görünümlü genç oğlu ise atılarak: “Biz Çingeneler...” diye
kimliğini saklamadan konuşmaya başladı. Sonradan anlaşıldı
ki, bu genç yüksek okul bitirmiş biri. Kültürlü ve aydın.
Kimliğini saklamak yerine, Çingene kimliğini kötü olarak
gören bizlere tepki duyuyordu. Çingeneler, “Çingene olmadıklarını”
savunarak toplumda yer edinemeyeceğini düşünüyor.
Aksine başkalarının Çingenelere duyduğu
önyargılarının değiştirmelerinin gerektiğini söylüyordu.
Gerçekten de bu genç, yaşadığı bir olay nedeniyle çok etkilenmişti.
Yüksekokulda tanıştığı bir kız ile uzun süre aşk
yaşayan gencin sevgilisi, Çingene olduğun öğrenince, sevgilisinin
duygularını bir süre yeniden gözden geçirdiğini söylüyor.
Aşkı, önyargıları yenerek bu Çingene gençle
evlenmeye karar verir. Ancak ailesi ne der, akrabaları ne
der?
Beş ay önce yapılan düğüne çağrılan akrabaların çoğu, gerçeği
ancak düğün sırasında öğrenir. Akrabalarının bir kısmı
olayı kabullenip kalır, bir kısmı da düğünü terkeder.
Âşk, böylece bir ailenin Çingeneler hakkındaki önyargısını
değiştirir. Ya diğer insanların Çingeneler karşısındaki önyargılarını
ne değiştirecektir?