Osmangazi Belediyesi tarafından, büyük Usta Ahmet
Hamdi Tanpınar’ın adını yaşatmak ve Bursa üzerine oluşturulmuş
edebiyat eserlerine yenilerini eklemek amacıyla düzenlediği
“Edebiyat ve Bursa” konulu araştırma-inceleme
yarışması sonuçlandı.
Bursa’ya ilişkin bu çalışmalar yayınlanmadığı için okuyamadım
ama geçen hafta Milliyet gazetesinde Nedim Gürsel’in
Bursa’ya dair ilginç bir denemesi yayınlandı. Bana
göre Bursa’ya dair yazılan en güzel denemelerden biri, belki
de en iyisiydi…
‘Nurum içimde oğlum’
Nedim Gürsel, Sait Faik’in “Öyle Bir Hikâye” adlı öyküsünden
yola çıkarak yazdığı deneme, beni çok etkiledi. Basit bir
olayın bile bir insanı nasıl etkileyebileceğini gördüm… Evliyalar
diyarı Bursa’da, Emir Sultan gibi bir veli yerine, bir esrarkeşten
medet uman bir kişinin öyküsü…
Karşılaştığı bir genç, liseyi Bursa’da okuyan ünlü öykücümüz
Sait Faik’e seslenmiş: “Yüzünde nur kalmamış, ‘Gel
Emir Sultan’a götüreyim seni’ dedi. Gece yarısından sonraydı.
Bursa’da, eski kentin karanlık, dar sokaklarından birinde
yanıma yaklaşıp önce para, sonra esrar istemiş, ikisini
de alamayınca dudaklarını bükerek bir süre öyle, ille de bir
şey bekliyormuş gibi yüzüme bakmıştı.
Ayakta duracak hali yoktu. Belli ki çok içmişti. Esrar mı,
rakı mı, yoksa ikisini de mi, ilk bakışta anlaşılmıyordu.
‘Nurum içimde oğlum’ diye karşılık verdim, ‘İçim aşkla
dolu. Sen bakma o yüzdeki nura. Yalancıdır, aldatır.”
“Ey sessizce kanayan
Aşkın siyah gülü
Kalbini mi çaldı zaman” (Bahri Çokkardeş)
İnmesi kolay ama bir de çıkmasını şaşırırsan…
Nedim Gürsel’in denemesinin bana göre en ilginç yönü,
Bursa’nın sayısız özellikleri, güzellikleri varken, bir gece yarısı,
mutluluk arayan esrarkeş bir Bursalı’dan esinlenmesiydi…
Nedim Gürsel, gün boyu Yeşil Bursa’nın pek de yeşil olmayan
semtlerini arşınlamış, evliya mezarlarında, yatırlarda,
Somuncu Baba’dan başlayarak ermişlerin çile doldurduğu
rutubetli, kuytu avlulara bakan dar odalarda, yaşlı çınarların
gölgesinde boşuna dolaşıp durmuş… Yazar Sait Faik’in öyküsünden
esinlenerek şu satırları kaleme almış:
“Bir anlamda geceyle gündüz benim hayatımda da birbirine
karışmıştı ama aynı neden ve gerekçelerle değil. Sait Fa-
ik’in öyküsündeki Setbaşı’ndan aşağıya inmeyi beceremeyen
lise öğrencisiydim sanki. Elimden tutan olmasa yukarıya,
Uludağ’ın yamaçlarına tırmanmak şöyle dursun, aşağıda Irgandı
Köprüsü’ne doğru yayılıp açılan manzaraya bile bakamazdım.
Baksam da göremez, görsem de o manzaranın bir
parçası olduğum sanısına kapılarak kendimi aşağıya, boşluğa
bırakırdım.
Sait Faik’in “Öyle Bir Hikâye’de anlattıkları bir türlü aklımdan
çıkmıyordu. Yazarın Bursa Lisesi’nde okurken başından
geçen bir olaydan da söz ettiği bu öyküdeki, “Yapma bir
daha delikanlı, inmesi kolay. Biri gelir indirir. Ama bir
de çıkmasını şaşırırsan iflah olmazsın sonra” cümlesi
günün birinde yolunu yitirenlere, hayatın gerçeklerinden
kaçmak için yapay cennetler arayanlara, içki ve uyuşturucuya
başvuranlara bir uyarı gibidir…”
İçimdeki yanar ateşten yakamazdı esrarını
Bursa’da esrar içiminin yakın geçmişe kadar çok yaygın,
hatta sigara gibi doğal sayıldığı dönemler yaşanmıştı. Özellikle
de tekkelerde, kendilerinden geçmek üzere bir kısmın
Bursalı şeyhlerin esrar kullanıldığı biliniyor. Nedim Gürsel,
işte Sait Faik’ten esinlenerek anlattığı bu hikâyenin kahramanı
da böyle bir esrarkeş…
“Gece yarısı benden ateş -sahi paradan önce ateşim olup
olmadığını sormuştu- sonra da esrar isteyen o delikanlıya
rastladığımda bol içkili bir akşam yemeğinin ardından otele
dönmüş, uyku tutmayınca sokaklara vurmuştum. Eski Bursa’nın
eski, çok eski yokuşlarına...
Hayat da çıkmakla bitmeyen bir yokuş değil miydi
zaten, inişi olmayan zorlu bir yokuş. Hayat da aşk gibi
insanın yolunu yitirdiği bir yokuşlar toplamıydı, evet. Ya
da bana öyle geliyordu, belki delikanlıya verebileceğim bir
şey olmadığı için. Ateşim vardı gerçi ama içimdeydi. İçimdeki
yanar ateşten yakamazdı cigarasını, hem yaksa
“Düşleri bitti gün bitimi
Üşüdü tatlı gözlerinde güneş
Bir ilkbahar akşamında” (Bahri Çokkardeş)
Nedim Gürsel’i etkileyen sır
“Bildiğim, merak ettiğim, karşılıksız bir sevda gibi peşine
düştüğüm tek esrar, ermişlerin esrarıydı zaten. Yani Allah’ın
kutlu kıldığı sırları... Metinlerde, artık o çok eski, sayfaları
epriyip erimiş eski yazı metinlerde söylendiği gibi. Kitaplığın
bir köşesine çekilip okuyordum. “Allah sırrını kutlu etsin
Şeyh buyurdu ki” diye başlayan kitapları, risaleleri evliya
menkıbelerinin tozlu sayfalarından dökülen parça bölük kerametleri
yutarcasına okuyor, yalnızca nerede olduğumu
değil zamanı da unutuyordum.” Zaman ve mekânı, aynı anda,
sevdiğim kadınla doyuma varır gibi…!
“Bursa, en azından bu yönüyle tatmin ediyordu beni. Gün
boyu yatırları, evliya türbelerini, köşe bucakta kalmış dev çınarların
gövdelerindeki oyuklarda ömür tüketmiş çilekeşlerin
makamlarını ziyaret ediyor, onlarla, hani ne derler,
galiba “hemhal” oluyordum. Akşam erken inmiyordu, gün
uzun, hayat uzun, yol uzundu. Yalnızca hazdı kısa olan, bir
anda parlayıp saman alevi gibi sönüveren.”
Nedim Gürsel’i; Emir Sultan’a, Somuncu Baba’nın sırrı götürmemişti.
Kendi deyimiyle; Fırınların bir köşesinde öyle
garip, terk edilmiş iki kedi yavrusu gibi duran tahta kürekleri
de götürmedi. “Sokakta rastladığım, daha sonra dost olduğum,
yokuş inip-çıktığım delikanlı götürdü. Daha doğrusu
ben onu götürdüm. Dedim ya ayakta duramıyordu…”
Tanpınar ödülleri sahiplerini buldu
Nedim Gürsel, Tanpınar gibi Bursalı değil… Ne gariptir ki,
bu yıl Tanpınar ödüllerini alan yazarların tamamı da Bursalı
değil… Derya içinde olduğumuz için mi fark edemiyoruz de-
nizi… Dışardan mı bakmalı yoksa Bursa’ya…
13’ü Bursa’dan, 25’i Bursa dışından (Konya, Kars, Amasya,
İstanbul, Bolu, İzmir, Kayseri, Tekirdağ, Niğde, Tokat, Adana,
Diyarbakır, Ordu, Sakarya, Antalya vb.) olmak üzere toplam
38 eseri değerlendiren Seçici Kurul, İzmir’den katılan Ali
Osman Dönmez’in “Tanpınar’ın Şiir Estetiği ve Bursa Algısı
Işığında Bursa’da Zaman Şiirini Okuma Denemesi”
adlı eserini birinciliğe; Adana’dan katılan Ersun Çıplak’ın
“Ahmet Hamdi Tanpınar ve Bursa’da Zaman” adlı eserini
ikinciliğe, İstanbul’dan katılan Yeşim Dinçer’in “Gelenekten
Beslenen Yenilikçi: Ahmet Vefik Paşa” adlı eserini üçüncülüğe
değer buldu.
Yarışmanın ödülleri; Tanpınar’ın ölüm yıldönümü olan 24
Ocak 2007 tarihinde, yine Gökdere Medresesi’nde düzenlenecek
törenle sahiplerini bulacak. Ödül töreninde, yarışmaya
katılan eserler de kitaplaşmış olarak okurla
buluşacak…
Nedim Gürsel’in denemesine okurken, edebiyatın güçlü etkisi
altında ezildim… Basit bir esrarkeşin bile bir edebiyatçıya
ne gibi esin kaynağı olup çağrışımlar yapabildiğini
hayretle gördüm…
“Ölüm deyince
zamansızlığın ortasında
İstanbul’da enderun ağaları
Padişahın buyruğuyla
Kartopuna tutarlar birbirlerini.” (Cemal Süreyya)