Yazarlar

İşret meclisi Doğulu insanın sanal bir cenneti mi?

post-img
Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği “Osmanlı Müziği Sempozyumu” gürültüye gitti, basında gerektiği kadar ilgi görmedi… Oysa ülkemizde bir ilk gerçekleştirilmişti. Sempozyumun açılışı yapan sayın Prof. Dr. Halil İnalcık’ın bildirisi ise herkesi çok etkiledi. Çünkü Sayın İnalcık, bugüne kadar tarihimizde pek dokunulmayan, yada dokunulmak istenmeyen bir konuyu açtı. Asırlardır halktan saklanarak yapılan Osmanlı Sarayı işret alemlerini irdelediği bildirisi o kadar ilginçti ki, bu bildirinin sadece katılımcıların duymasını bir haksızlık olarak gördüğüm için, bu yazımda kısmen bu bildiriyi özetlemek istiyorum. Türk tarihçileri; Saraylarda şarap içilip eğlenilerek yapılan işret meclislerini, tarihimize gölge düşüreceği düşüncesiyle sanırım hiç değinmemiş, hatta saklama gereği duymuştu. Oysa bugün modern tarihçilikte, siyasi olaylardan çok, insanların gündelik yaşamları çok daha önem kazanmıştır. Nitekim Osmanlı Saraylarında yaşanan bu işret meclisleri de, son derece insani ihtiyaçlar üzere yapılan etkinliklerdi. İşret meclisi, zarif insanların yaşam tarzı “Meclis-i işret, Saray’da tüm güzel sanatların, bu arada şiir ve musikinin icra edildiği yarışma ve gelişme alanıdır. İşret meclisi, ayrıntılarıyla sâkiname ve işretnamelerde tasvir edilmiştir. İşret meclisinin açıkça İslam’a aykırı olup İran kaynaklıdır. Bu işret meclisleri mutasavvıf şairlerce örtülmek istenmişse de, gerçek anlamda şarap içilen her çeşit ince sanatların icra edildiği ‘zevk u sefa’ toplantısı niteliği sürüp gelmiştir. Özellikle Bursa’da uzun yıllar yaşamış ve Bursa’da eserleri de olan Ahmet Dai ile Ahmedi de işret meclisi şairleridir.” “Bu işret meclisleri, Abbasi saraylarına da, İran’dan gelip destanlara konu olmuştur. Saray’ın Hâs Bahçe veya köşkte, sanki bu dünya dışında her güzelliği bağrında toplamış bir cennet bahçesi gibi düzenlenirdi. Miri meclis, Has Bahçe’yi düzenler; göze, kulağa, damağa ele ve dudağa hoş gelen herşey orada insanın eli altında bulunurdu. Seferden dönen Padişah, Has Bahçe’de özel işret meclisinde tüm meşakkatleri unuturdu.” “Mademki günaha giriyorsun, bari en iyisiyle gir” “Selçuklu prensi Keykavus, 11. yüzyılda zürefâ yani zarif insanlar için yazdığı kitabında, işret meclisinde şarabın en iyisini sunmak gerektiğini söyler. Bunu şu ilginç ifadesiyle anlatır: “Mademki günaha giriyorsun, bari en iyisiyle gir”. İşret meclisinde, şaraptan başka her türlü keyif veren içecekler olan beng, esrar ve afyon da mübahtır.” “Sâkinamelerde en başta şarabın kaynağı ve özellikleri üzerinde durulur. Sonra işretin yapılacağı bahçe tasvir edilir. Ardından da ziyafet, musiki, mutriblerin şarkıları ve aşk sahneleri hep aynı çerçevede sunulur.” “İşret meclisi, Sultanın tamamıyla özel hayatına ait ‘zevk u sefa’ toplantısıydı. Bu meclise, devlet ileri gelenleri davet edilmez. Meclise seçkin bilim adamları, şairler ve zarif insanlar davet edilirdi. Dışarından da saz çalan müzisyenler, irfan sahibi kişilerle, “şehir oğlanı” ve “nâzenin nigâr civanları” davet edilirdi. Ancak dışarıdan gelen konuklara, bu mecliste olanları dışarıda anlatmamaları konusunda sıkı sıkıya tembih edilirlerdi. Mustafa Âli’ye göre, “avâm-i nâs bulunmak” yani, meclisin halka açılması meclisin kıvamını bozar. Bu zevk ve irfan sahibi seçkinler, zürefa adıyla anılan centilmenler meclisidir. Şiir ve musikide, genel kültürü yüksek seçkin insanların toplantısıydı.” İşret meclisinde centilmenlik ölçüleri “İşret meclisinde civanmertliğe aykırı davranmak ayıplanırdı. Mustafa Âli’ye göre fazla içip bir köşeye çekilip horlamak çok ayıptı. Hizmet eden “gılman”a yani erkek oğlanlara sarkıntılık etmek, hatta ‘şehvetle bakmak,’ münasebetsiz söz sarfetmek centilmenliğe aykırı davranışlar olup hemen kovulurlardı.” “İşret meclisinde, her zaman sultanın yanında musahipnedimleri yani edebiyat dostları vardı. Has Bahçe sohbetlerinde hizmet eden sâkîler, Âli’nin ifadesiyle sakalı çıkmamış oğlanlar, satın alınmış kölelerdi. Hizmetteki sâkiler ayakta durur, tâ ki ‘kafalar kızıp, yanaklar kızarıp onlara da kadeh sunulduğu’ zamana kadar… Çalgı çalan, gazel okuyan “mutribin” makamları; meclise katılan kişilerin yaşlı ve genç oluşlarına, şarabın alınma ölçüsüne, ziyafet, coşku ve dansın aşamalarına göre değişirdi.” “Bursa’da, Tatarlar Köprüsü başında bir camisi ile mahal- lesi bulunan Ahmet Dai, Emir Süleyman’ın sarayında, onun işret meclislerinin baş konuğu olup bu meclisleri anlatan Çengnâme adlı bir eseri de vardır. Bu eserinde işret meclisi baştan sona kadar tüm ayrıntısıyla anlatılır: “Oturmuş bir çalgıcı saz elinde Çalar bir saz-i hoş-avaz elinde” İşret meclisinin ilerleyen saatlerinde şarap, esrar ve musikiden kendinden geçen konuklar adeta aklını yitir, maşuka yani aşığına yalvarmaya başlar: “Suci şerbettir, o şirin ağızdan Diken güldür yüzü gülzâr elinden” İşret meclisi Doğulu insanın sanal bir cenneti miydi? “Bir sözcükle işret meclisi, Doğulu insanın dinsel tutuculuğu ile kapanan gözünü, tüm insanca duygularını, şarap ve sanatın coşkusuyla tattığı sanal bir cennet gibidir; çiçekler, akarsularla bezenmiş, güzel kınalar, kokular saçan buhurdanlar, insanı büyüleyen şarap, şiir, musiki ve aşk ile cûşa gelinen bir dünya cennetiydi. ‘Yüksek sanat müziğinin’, o devirde ve toplumda sığındığı tek yerdir. Nice sultanlar, o cennetten ayrılmamak için uğrunda tahtını, tacını bırakmıştı. Nitekim Fetret Devri sultanlarından Emir Süleyman’ın trajik sonu, Bursa’daki bir hamamdaki işret meclisinden ayrılamaması nedeniyle yaşanmıştı.” Türk yada Osmanlı tarihi, sadece savaşlar ve siyasi olaylardan oluşmuyor. 1922 yılından önce, gerek Osmanlı Sarayı ve gerek sıradan insanların gündelik yaşamları birer tarihtir. Bugünkü tarih anlayışına göre, asırlardır göz ardı edilen insanların gündelik yaşamları da çok önemli bir yer tutmakta ve tarihsel bir değerdir…

Diğer Haberler