ziz Nesin’in Bursa’daki sürgün yaşamı ise son derece dramatik
ve zaman zaman da gülünç olaylarla dolu.
Bu nedenle Aziz Nesin, Bursa’daki ilginç sürgün yıllarını
içeren bir de kitap yazmıştı. Bursa’daki anılardan oluşan ve
içinde komik ve dramatik olayların bulunduğu kitabı, onun
en önemli kitaplarından biri olmuştu.
Yazar, 1946 yılında Sabahattin (Ali) ile birlikte çıkardığı
Markopaşa adlı mizah dergisinin bir eki olan Nereye Gidiyoruz
başlıklı bir yazısı nedeniyle bu cezayı almıştı. Hem de
broşürün bir yüzü basılmadan. Sabahattin Ali ile birlikte tutuklanırlar...
Aziz Nesin’in mahkemesine, Sabahattin Ali elleri kelepçeli
olarak getirilir Paşakapı Cezaevi’nden.
Sonra Aziz Nesin için savcı 20 yıl ceza ister. Aziz Nesin’in
ifadesiyle; “Tut aşağı vur yukarı, 10 ay hapis ve Bursa’da 4
ay 10 gün sürgün.”
Bu olaydan sonra Sabahattin Ali korkar, kaçıp kurtulmak
ister. Bilindiği gibi 2 Nisan 1948 tarihinde öldürülür. Yazarımız
ise biraz şanlıdır, o tarihte Bursa’da sürgündedir.
1947 yılında, elleri kelepçeli olarak Bursa garajında otobüsten
indirilmiş, çıkının sırtına vurup elleri kelepçeli olarak,
jandarmalar arasında Bursa’ya girmiş...
Sürgün yıllarında Bursa’da köhne bir otelde kalır, bilmem
parasızlıktan mı, yoksa o ünlü pintiliğinden mi? Ancak Bursalı
dostlarıyla karşılaştıklarında:
-İpek Palas’ta mı yoksa Çelik Palas’ta mı kalıyorsunuz? diyerek
sormaları yazarı güldürür.
Aziz Nesin’i Bursa’da gören eski dostları, onun Uludağ’da
tatile, ya da kaplıcalara geldiğini sanırlar önce. Sürgün olduğunu
duyunca da korkup kaçarlar.
Geldiği gün, iki yapraklı bir Bursa gazetesinde sürgün geldiğini
haber verilmiş. Nesim’in deyimi ile gazetede Nesin’in
gelişini gazete şöyle yazmış:
“Yazar bana bir sürü sövmüş, saymış... Dünya yüzünde kötülük
bırakmamış, bana yüklemiş. ... Hatta yazar yabancılardan
aldığım deste deste gizli paraları da açığa vuruyordu...”
İşte tam bu sırada Aziz Nesin’in oda kapısı çalar, içeri bir
hayranı girer. Hayranı tüm yayınlarını okuduğunu ve kendisine
hayran olduğunu söyler. Sonra da bu kişinin, biraz önce
kendisine küfreden gazetenin sahibi olduğu öğrenir. Hayranına
gazeteyi gösterince: “Kusura bakmayın, öyle yazmak
gerekiyor. Malum vaziyetler nazik...” diyerek kendini savunur.
Sanırım sözünü ettiği kişi, Cumhuriyet döneminin en
önemli Bursa gazetecisi Musa Ataş idi. Nitekim bu kişi için:
“Gazeteciliği iyi ama sonra kendisini içkiye verdiğini söylüyor.”
Sürgün yıllarında Aziz Nesin Bursa’da çok zor günler yaşamıştı.
Çünkü o kamuoyunun ve de yargıcın mahkûm ettiği
bir vatan haini idi. Bu baskı nedeniyle Bursalı dostlarından
gerekli ilgiyi bulamaz. Yazar bu ortamı şu satırlarla ifade ediyor:
“Bursa’ya sürgün geldiğimi ne çabuk da öğrenmişler... O
günden sonra, tüm arkadaşlarım, eski dostlarım, yalnız
tenha köşelerde uzaktan el sallayarak selam verirlerdi.”
Aziz Nesin’e iş vermeyen gazeteci kim?
Yazarımız Bursa’da para kazanacak bir iş arar önce. Yazar
olduğu için de, gazetede iş bulmayı düşünür, hiç değilse bir
düzeltmenlik... Bunun için de gazeteleri almış incelemiş,
tümü iktidardan yana. Yalnız bir muhalif gazete var; onu da
Demokrat Parti çıkarıyor. Gazeteyi çıkaran yazar da iyi tanıdığı
bir şair. Yazar, kendi kendine düşünür:
“Ne de olsa şairdir, sanatçıdır, diyorum. Halden anlar, diyorum.
Bir düzeltmenlik verir diyorum.”
Aziz Nesin birçok kez gazeteye gitmesine karşın gazete yöneticisiyle
karşılaşamaz. Ancak bir akşam vakti, gazete yöneticisi
şairi bulur basımevinde. Bu karşılaşma ve
konuşulanları Nesin kalemiyle dinleyelim:
“Gazete sahibi tedirgin bir şekilde Aziz Nesin’e şöyle seslenir:
-İyi ki bu saate geldiniz. Akşamüzeri burada kimse bulunmaz.
Çok isabet... Beni aradığınızı, konuştuğumuzu görmezler...
-(....)
-Yazılarınızı sürekli okuyorum, dedi. Cesaretinize, mücadelenize
hayranım, aşkolsun...
-Burada sürgünüm. Bir iş için...
-Biliyorum dedi, sürgün geldiğinizi duydum. Sizden bir
ricam var. Birbirimizle görüştüğümüzü kimse duymasın.
Sonra benim için de iyi olmaz, sizin için de...
-Bakın benim meclise girmek ihtimalim yüzde doksan
dokuz. Seçimi kazanacağız. Milletvekili seçilirsem... Bir düşünün,
seçilirsem, ben Meclis kürsüsünden daha yararlı
olmaz mıyım?
-Olursunuz.
-Tabi değil mi?
-Şüphesiz. Halbuki sizinle konuştuğum duyulursa, ne dedikodular
çıkar, öyle değil mi?
-Öyle...
-Onun için çok rica ederim...
-Estağfurullah...
-Bir daha buraya gelmeyin. Beni aramayın. Çünkü seçilme
ihtimalim çok kuvvetli. Anladınız mı?
-Anladım.
-Bir ricam daha var. Bursa küçük bir yerdir. Olur ki, dışarıda,
yolda karşılaşırız. Birbirimizi tanımazlıktan gelelim.
Birbirimize selam bile vermeyelim.
-Vermeyelim.
-Bu zamanda malum ya, öküz altından buzağı ararlar.
Onun için, şimdi biz, hiç sizinle görüşmedik, siz beni görmediniz
değil mi?
-Görmedim...
-Ben de sizi görmedim,
-Görmediniz...
-Konuşmadık da...
-Konuşmadık.”
İşte Aziz Nesin’in sitemle anlattığı ve adını vermediği bu
ünlü Bursalı gazeteci ve şair kimdi?
Bu kitabı ilk okuduğumda değil ama eski Bursa basını üzerine
yaptığım araştırmalardan sonra Aziz Nesin’in anlatımından,
o tarihte ünlü bir şair olan tek gazeteci İsmet
Bozdağ olduğunu anladım. 1992-1993 yıllarında Bursa Hakimeyet
gazetesine yazı yazarken kendisiyle yaptığım söyleşide
bu konuyu sorduğumda; Bozdağ, hiç tepki
göstermeden burada yazılan kişinin kendisi olduğunu,
ancak olayın abartıldığını söylemişti.
Bugün ünlü bir tarih yazarı olan İsmet Bozdağ’ı ne zaman
görsem hep o yazı aklıma gelir ve gülerim...
Nesin, bu olay sonunda Bozdağ için şu yorumu yapıyor:
“Sahte hekimi, sahte doktoru yakalayıp hapse atarlar ama
şairin sahtesine kimse bir şey demiyor. İnsanların arasında,
elini kolunu sallaya sallaya özgürce dolaşıyor, şiirler yazıyor...”
Haa... Merak edenler için söylüyorum, DP’nin o döneminin
gazeteleri olan Doğru ve Hakimiyet gazetelerini yöneten
İsmet Bozdağ, DP’de, komünist olduğu gerekçesiyle milletvekili
asla seçilemedi. Solcu diye adının çıkmasının nedeni
ise, öğrenciliğinde N. Hikmet’in şiirlerinin yazılı olmasıymış...
Şairliği de bıraktı. Şimdilerde ünlü bir tarihçi.
Aziz Nesin Ulucami’de Kuran okuttu
Aziz Nesin gazetelerde iş bulamayınca Bursa’da para kazanmak
için çok değişik işler yapar. Bir süre yağlıboya ile
yastık yüzlerine resimler yapar. Renk renk Bursa ipeklileri
üzerine gül, menekşe motifleri, manzara resimleri çizer. Sürgüne
gelirken gördüğü o gizemli İznik Gölü’nün, ay ışığı altında
yansıyan romantik görünüşlerini resmeder. Her halde
bu ipek yastıkları kullananlar, bu resimleri yapanın Aziz Nesin’in
olduğunu bilmiyorlardı...
Yazar daha sonra İngilizce dersi vermeye çalışır. Ancak bir
kitapçı dostunun önerisiyle eski Türkçe ve Kuran dersi vermeye
başlar. Aziz Nesin böylece her sabah Ulucami’de sekiz
öğrencisine Kuran dersi vermeye başlar. Öğrenci ve velileri
memnun olurlar önceleri bu hocadan.
Sonra hocanın Bursa sürgünü Aziz Nesin olduğu anlaşılınca
çocuklar bir daha derse gelmezler. Yazar kendisiyle ilgili
bir konuşmayı dinleyince, olayı şöyle yorumlarlar:
“Ah kardeşim, ah dedi. İstanbul’dan buraya sürgün ediliyorlarmış.
Burada hafızız diye ortaya çıkıyorlarmış. Bu heriflerin
girmediği kılık yok... Az kaldı ben de çocuğumu
gönderecektim. Öyle de çabuk öğretiyormuş ki... Az kaldı çocuğu
zehirletecektik... Böyle bir adamın Ulucami’de hafızlık
edeceği kimin aklına gelirdi ki?..”
Aziz Nesin’in Kuran okuttuğu bu çocuklar acaba şimdi ne
yapıyor? Şimdi hocaları Aziz Nesin için ne düşünüyorlar?..
Çok merak ediyorum doğrusu...
Nesin, Bursa’da çok zor günler yaşar. Hep İskender Kebapçısı’nın
önünden geçer ve sonra o nefis kokulu ortamda bulunan
simitçilerden bir simit yer...
Bursa’daki paralı dostlarından bir olan Müvellit Tabib’in
evinde şiir sohbetleri yapılır. Nesin’e göre Bursa’nın iyi bir
yerinde, koskocaman bir evi olan bu kişi 5-10 sayı süren bir
edebiyat dergisi çıkarmış. Keman çalıp, şiirler söyleyen
yazar, ressam arada bir doktorluk yaparmış. Son derece Osmanlıca
konuşan nazik bir Bursa efendisidir. Evindeki şiir
sohbetlerinde söylenen her beyit için bir kadeh rakı içilirmiş.
Aziz Nesin’in sözünü ettiği bu doktor da, Münir Halil Erem
olmalı. Şehir kütüphanesi yanında büyük bir konağı vardı.
1940’lı yıllarda Demet adlı bir dergi çıkarmıştı. Komünist
olduğu söylennen bu doktor, kürtaj sırasında bir kadının
ölümüne neden olduğu için hapse düşüp orada hazin bir şekilde
ölmüştü.
Ancak Aziz Nesin’in vefalı Bursalı dostları da vardı. Tesadüf
eseri rastladığı eski bir sınıf arkadaşıyla karşılaşan Aziz
Nesin, yazarı otelden alıp Maksem’de bir ev kiralayıp oraya
yerleştirmiş. Para yardımı yapmış. İki-üç günde bir ellinde
paketlerle ev ihtiyaçlarını da karşılamış. Bir gün bu arkadaşıyla
otururken, arkadaşının eşi içeri girip bağırıp çağırmış.
Arkadaşına ağır hakaretlerde bulunmuş. Bu Bursalı vefalı
dostu, sabıkalı bir yazara yardım ettiği için eşiyle tartışıp ayrılmayı
bile göze almış.