Yazarlar

Eski tüfekler

post-img
Bugün size, bir dönem tüm ülkemizi olduğu kadar Bursa’yı da toplumsal açıdan etkileyen 12 Eylül öncesi dönemden sözetmek istiyorum. Yanlış anlamayın, bugün yaşları 30’ları bulan orta yaşlıların, korkutmak için söylendiği gibi “12 Eylül öncesine” asla dönmek istemiyorum… Sadece o yılların topluma yaptığı etkiden söz etmek istiyorum. Elbette, o yılların gençleri olan bizler, (sağcıları ayırmıyorum) yurt sevgisi ile doluyduk. Ne anne-baba, ne kardeş sevgisi, yurt sevgimizle boy ölçüşemezdi. Davamızda bizi yumuşatır endişesiyle, edebiyat ve sanatı aşağılar, aşkı ise lümpence uğraşı olarak görürdük... Bizden sonraki kuşağı da sürekli edebiyat ve sanatla ilgilendiği, ya da âşık olup ülke sorunlarıyla ilgilenmediği için “12 Eylül Çocukları” diye eleştirirdik. Şimdi düşünüyorum da galiba biz; edebiyat ve sanatla ilgilenmediğimz için, âşık olamadığımız için başarılı olamadık. Belki de bu gerçeği herkes anladığı için, eski tüfeklerin kurduğu ÖDP’ye “aşkın partisi” adı verildi... İşgal yıllarında Bursa’da sosyalist hareket Bursa, Türkiye’nin ilk önemli sanayi kentlerinden biri olduğu için işçi hareketleri ve ilk grevlerin yaşadığı bir kent olmuştu. Ancak Bursa’daki işçilerin çoğu azınlıklar, daha çok da Ermeniler olduğu için Bursa’daki ilk sosyalist hareketler de, Taşnak adlı Ermeni örgütü içindeydi. Bursa’daki ilk sosyalist hareketler, Ruysa’daki 1917 devriminden sonra ortaya çıkmıştı. İşte Rusya’dan etkilenerek 1919-1920’li yıllarda İslamcı bir sosyalist parti olarak ortaya çıkan Yeşil Ordu’nun da en önemli liderlerinin Bursa’dan çıkması bir tesadüf değil. Bunlar içinde Şeyh Servet gibi tarikat liderlerinin bile olması dikkat çekici. Türkiye’nin sosyalist eğilimli ilk gazetelerinden biri, hatta ön önemlisi olan Yoldaş gazetesi de, 15 Ekim 1919 tarihinde Bursa’da yayınlanmıştı. Eski öğretmen İbrahim Hilmi tarafından çıkarılmaya başlananan gazetenin logosunda; “İşçi, çiftçi ve emekçi halk faydasına çalışır” yazılmaktaydı. Gazetenin bir kısmı Bursa’da satılırken, 1.000-1.500 gazete Ereğli, Zonguldak gibi işçinin yoğun olduğu bölgelere gönderilmekteydi. 21 Mayıs 1925 tarihinde, “İşçilerimize komünist fikirler aşılama” amacıyla propaganda yaptığı gerekçesiyle sahibi İbrahim Hilmi tutuklanmış, gazete de bir süre kapanmıştı. Nazım Hikmet faktörü Bursa hapishanesinde uzun süre yatan Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal gibi aydınlar, cezaevinde yatan çok sayıda Bursalı etkileyip sosyalist yapmıştı. Özellikle de Nâzım Hikmet, Bursa’daki tüm eski tüfeklerde etkisi olan biri. Bunların başında Seçköylü İbrahim Balaban ile Müşkileli İsmail Başaran ve Fevzi Kavuk’u sayabiliriz. Ancak Nâzım Hikmet’in etkilerinin sadece bu kişilerle sınırlı olmadığını görüyoruz. 1951 tarihli bir gazetede şu haber yazılıyor: “Nazım Hikmet’in yetiştirmesi tahrikçilik yaparken bir kahveci tarafından yaralandı. Mudanya’da adam öldürmekten mahkûmken, 7 yıl kaldığı cezaevinde Nâzım Hikmet ile birlikte yatan Cepnili Halil Cengiz, hapishaneden çıktığı günden itibaren komünizm propogandası yapmaktadır. Evvelki gün yine köy kahvesinde Rusya’yı metheden Moskova radyosunu açmaya çalışınca, kahveci tarafından dışarı çıkarınca kavga çıkmış, kahveci tarafından yaralanmıştır”. (Hakimiyet, 12.7.1951) Bu yıllarda Bursa Cezaevi ise sanki bir okuldur: “Ant gazetesinde, Millet gazetesinden aldığı “Bursa Cezaevinde kızıl piyesler oynanıyor” başlıklı haberde Stalin’in uşakları marifetiyle gerçekleşen bu olay hakkında savcı yalanlama yapmıştır”. (Hacı Ağa, 16.2.1948; Doğru, 23.2.1948) Bir ilginç olay da Karacabey’de yaşanmıştı. Özen Film tarafından Karacabey Harası’yla ilgili bir film gösterimi sırasında, filmin içinde orak çekiç damgalarıyla komünizm propogandası yapıldığı iddia edilmişti. (Doğru, 3 Ekim 1947) Kuşkusuz Bursalı en ünlü eski tüfek, uzun yıllar İşçi Partisi Başkanlığı da yapan Behice Boran’dı. Bursalı Doğan Avcıoğlu da, Kemalist Solun teorisyeniydi... 1950’li yıllardan sonra Türkiye’de kurulan Türk-İş ve Disk’in de lider kadrosu hep Bursa’dan çıkmıştı. Komünistler Bursa’ya Balkanlar’dan geldi Gazete haberlerinde göre, 1951 yılından sonra, Bursa’da çok sayıda kişinin komünst olduğu gerekçesiyle tutuklanmıştı. Ancak tüm bu olayların ortak özelliği ise komünist olarak nitelenen kişilerin tümü komünist Bulgaristan veya Yugoslavya’dan göç etmiş vatandaşlardı. Aslında komünist olarak tutuklanan bu göçmenler, sadece göç ettiği komünist yönetiminin, o tarihteki Türk idaresinden daha iyi olduğu söylemişlerdi. Örneğin 1951 yılında, Gürsu’da iskân olan göçmenlerden İsmail Taşdelen, komünistlik propogandası yaptığı için emniyet müdürlüğünce savcılığa teslim edilmiş. İhbara göre Taşdelen Türk yasalarının iyi olmadığını ve Rus yasalarına göre Türkiye’de çalışmanın hamallık olduğunu söylemiş. (Hakimiyet, 17 Kasım 1951) Kiremitçi Mahallesi’nden Mehmet Gülmez adlı göçmen de, Bulgar yasalarının daha iyi olduğunu söylediği için tutuklanmıştı. (Hakimiyet, 23 Kasım 1951) Bu tarihteki yazarlar da, “Göçmenler İçinde Komünist” başlıklı yazılarıyla Bursalıları uyarma gibi bir zorunluluk hissetmişlerdi. (Hakimiyet, 3 Mart 1951) Hatta bu yıllarda Karagöz sanatçıları bile, komünist propagandası yapmaktan tutuklanmıştı. (Hakimiyet, 17 Nisan 1951) Başka bir olayda ise, camiye giden imanlı bir göçmen bile, komünist tahrikçi olarak tutuklanmıştı: “Cami odasında propoganda yaparken yakalandı. Mehmet Zati Yunus Resioğlu adlı bir kişi, Emirsultan Camii’ndeki bir odada, Rus yasalarının daha iyi olduğunu söyleyerek propoganda yaptığı için tutuklanmıştır.” (Hakimiyet, 30 Kasım 1951; Ant’ta ise “Bir Komünist Yakalandı” başlığı atılmış, 30 Kasım 1951) Göçmenlerin gelişiyle birlikte komünist hareketlerin arttığı Bursa’da, balonla bile komünist propogandası yapıldığını gazetelerden öğreniyoruz. (Hakimiyet, 22 Haziran 1955) Bir komünist linç ediliyordu Çocukluğumda komünizmin çok kötü bir şey olduğu, herkesin birbiriyle gayrimeşru ilişkiye girdiği bir düzen olduğu biçiminde anlatılıyordu. Nitekim 1951 yılında, Yakup Demirkıran adlı bir kişi, Çakır Hamam karşısında bir çocuğa tecavüzden yakalanmıştı. Ancak çocuğa tecavüz ederken, “şimdi komünistlik var” dediği için hakkında bir de komünistlik propagandası nedeniyle dava açılmıştı. (Hakimiyet, 22.5.1951) Yani o yıllarda, bir çocuğa tecavüz etmek gibi görülüyordu komünizim... Bu nedenle de komünist olduğu sanılan kişiler, bazen karokola gitmeden, vatandaşlar tarafından dövülerek cezası verilirdi. Örneğin, “Bir komünist taslağı az daha linç ediliyordu” başlıklı bir habere göre, Alipaşa Mahallesi’nden Vahit Sezgin adlı kişi, linçten zor kurtulmuştu. Suçu da, meyhanede fazla içtiği sırada Rusları övmüş olmasıydı. (Yeni Ant, 14 Şubat 1956) Yine Sabit adlı bir sarhoş da, Stalin’i övdüğü için komünist- lik propagandası nedeniyle tutuklanmıştı. (Yeni Ant 14 Eylül 1958) 47 yaşındaki İsmail adlı bir sarhoş da, yine Stalin’i övme nedeniyle komünist propagandası yapmaktan tutuklanmıştı. (Yeni Ant, 11 Kasım 1958) Kahvede, Türklüğe hakaret eden Mehmet Şeker adlı Yugoslavya göçmeni de tutuklanmıştı. (Yeni Ant, 13 Ocak 1963) Bu tür dava ve olaylar 1970’li yıllara kadar sürdüğü anlaşılmakta. Örneğin İnegöl’de iki kişi, komünist propagandası yapmaktan adliyeye sevk edilmişti. (Hakimiyet, 7 Haziran 1970) Eski Tüfekler Bu ufak yazıda, 68 Kuşağı ile bizim kuşağımızı sığdırmak mümkün değil. Tanıdığım en yaşlı ihtilalci sosyalist, Orhangazili emekli Kurmay Albay Mehmet Arkış’ı, 1968 kuşağının lider kadrosunda bulunan oğlu Osman Arkış’ı bir başka yazıda anlatmak istiyorum. Kızıldere’de tek sağ kalan Bursa doğumlu Ertuğrul Kürkçü, İznikli Halil Ergün, Orhangazili Nevzat Şenol ile Bursa’dan yetişen Sarp Kuray ve Ataol Behramoğlu’ndan da bu yazımızda sözedemedik. Hele hele, Deniz Gezmiş darağacına giderken yanındaki hücrede bulunan, o öldükten sonra da THKO’nun liderlerinden olan Hacı Tonak’tan bu yazımızda hiç sözedemiyeceğiz. Çünkü dostum Hacı Tonak’ın yaşadıkları ve gördükleri ne bir Pazar yazısına, ne de kitaplara sığacak gibi değil. THKO’nun ilk kadın militanı olan Ulubatlı sevgili Serpil Hanımı (Tonak) da bu yazıma sığdıramadım. Tam bir kargaşa içinde, herkesin birbirine düşman olduğu bizim kuşağı da bu yazımızda anlatamadık. Anlatamazdık da... Çünkü her geçen yıl unuttukça, yaşadığımız o yıllara daha farklı bakıyorum. O nedenle bizim kuşağı yazmak için, yaşadıklarımızın unutulup tarih olmasını bekliyorum... Unutalım ki, bir tarihçi olarak, yakın dönemde yaşadığımız o toplumsal olayları yansız ve sağlıklı aktaralım.

Diğer Haberler